Doğa ve kültür, arkaik zamanlardan beri edebiyata konu olmuş kavramlardır. Aralarındaki dikotomik ilişki, felsefenin de ilgisini çekmiştir. Çalışmanın kuramsal çerçevesini oluşturan Kültürel Ekoloji Olarak Edebiyat, sistemin hegemonik güçleri ile toplumun marjinalize edilmiş konuları arasında dengeyi sağlayan bir mekanizma gibi çalışmaktadır. Hayatın ikilemlerden ibaret olduğunu söylemek ya da bu durumu kabullenmek yeterli değildir. Önemli olan dikotomik ilişkiler içerisindeki sistematik olgular ile bastırılanlar arasında bir ilişki oluşturmak, homojen bir birliktelikten ziyade bir arada olmalarını sağlamaktır. Bu kuram, içinde barındırdığı alt metinlerle felsefi, sosyolojik ve antropolojik bir edebiyat sentezi ortaya çıkarmaktadır.
Kültürel-ekolojik bir yaklaşımla ele alınan Venedik, birincil kaynakça olarak incelenen eserlerde ortak uzam olarak yer almakta ve ‘Kurmaca Karşıt Söylem' olarak ortaya çıkmaktadır. Venedik'in katastrofik ve liminal gücü sayesinde aydınlanmacı toplumlarda bireylerin ve olayların Diyonizyaklaştırıldığı ve resmi söylemlerin çözüldüğü görülmüştür. Eserlerin sonunda görülen sembolik ölümler, doğa ile kültürün karşı karşıya gelmesinden kaynaklanmaktadır.