Edebî eserde, yazarının özel hayatının izlerini keşfetmeyi, eleştirmenler çoğu kez kendileri için başarı sayarlar. Oysa yazarlar bundan hiç hoşlanmaz. Otobiyografik oluş, edebiyat piyasasında kurmacanın zararınadır, bir eksi puan gibidir. Max Frisch (1911-1991)'in, tiyatro eserleri ve özellikle de romanlarına kendi hayatından çok şeyler kattığı, yaygın bir görüştür. Bu nedenle eleştirmenlerin neyin aslı nedir türünde dedektifliğinden usanmış ve tamamıyle gerçek gerçekliğe dayanan, kurmacaya yer vermeyen bir roman yazmaya niyetlenmiştir.
"Montauk"'ta bir Amerika gezisinde kendisine verilen rehber bayan Lynn'le geçirdiği günleri an be an anlatır; yaşadiği olayların çağrışımları ona hayatının nerdeyse bütün geçmişini, özellikle de eserlerine sokmadiği yaşantıları hatırlatır ve Max Frisch, bu çağrışımları da anlatısına katarak okuyucuya, o "bir haftadan" yola çıkarak 62 yaşına kadarki geçmişini aktarır.
Salt gerçeği yansıtmak amacı, bir yazarın, bir romancının kaleminden olunca kurmaca tadı vermekten geri kalmıyor. Max Frisch, gerçek gerçekligi anlatırken, anlatı sanatının bütün inceliklerinden yararlanmayı bildiğini sergiliyor. Yaşayan ve anlatan kendisi olduğu halde, kâh o-anlatı, kâh ben-anlatı biçimine başvuruyor. Anlattıklarına mesafe kazanma ilkesi, bence bu seçimlerde yön verici.
"Montauk", anlatımıyla alışılmışın dışında bir özyaşam öyküsü. Max Frisch'in eserlerini bilenler, onun yazarlığını tanıyanlar, "Montauk"un tadına varabilecek. Aksini, "Montauk"un, Max Frisch'i okuma hevesi uyandıracağını ümidetmek, sanırım iyimserlik olur. - Gürsel Aytaç