#smrgKİTABEVİ Musa Dağ Direnişi -
Yazarlar, Hatay, Antakya'daki Musa Dağ'ın eteklerindeki altı köyün sakinlerinin büyük bir kısmının, 1915'te Ermenilerin tehcir emri geldiğinde, bu emre uymaktansa ata yurdunda kalıp direnmeyi, onurlu bir şekilde hayatta kalma mücadelesi vermeyi tercih eden Musa Dağlıların hikâyesini, belgelerden ve bizzat Musa Dağlıların kaleminden çıkmış anılardan hareketle aktarıyor.
Musa Dağ Direnişi, kendilerinden çok daha güçlü ve silahlı bir orduya karşı yurtlarını ve canlarını cesurca savunan insanların onurlu mücadelesine ayna tutarken, aynı zamanda onların gündelik yaşantılarına, geleneklerine, ritüellerine, yeme içme pratiklerine ve hayatlarının pek çok farklı yüzüne de bakıyor. İnsan hikâyelerinden yola çıkan, bunu yaparken de siyasi ve toplumsal gelişmelere de ışık tutan bu kitapta, bir halkın bizzat yazdığı bir direniş destanı tüm yönleriyle ve çok sayıda fotoğraf eşliğinde ele alınıyor.
Her ayrılık bir parça ölümdür, der halk bilgeliği. Ayrıldığımız insan ve yer ne kadar çok seviliyorsa, ölüm acısı da o kadar derin olur.
Evine, köyüne, dağlarına, vadilerine, elleriyle yarattığı bahçelerine asırlardır bağlı olan bir halktan söz ediyoruz. Onlar için her kaya, her köşe, her vadi, her ağaç bir anıyı temsil eder ve kardeşten farksızdır. Bu halk yaşamak için haram yememiş, toprağın her zerresine terini akıtmıştır. İşte bu halk, bütün bunları bir anda terk etmek ve belki de geri dönmemek üzere bilinmeyen ufuklara doğru uzaklaşmak zorunda kalmıştır.
Bu ayrılığa derin bir esef damgasını vurmuştu, onun için daha da dokunaklıydı. Kırk beş gün boyunca onları şefkatli bir anne gibi korumuş, bağrına basıp gözetmiş kutsal dağlarından ayrılmak zorundaydılar. Bütün güçlüklere, direnmenin tüm biçimleriyle, hep birlikte göğüs germişlerdi. Korku ve yoksunluk anlarını birlikte yaşamış, acısını birlikte çekmişlerdi, fakat umutsuzluğun zalim pençelerine asla teslim olmamışlardı. Ve şimdi, bütün kötülüklerin en kötüsü olarak, gözleri yaşlarla dolu, hıçkırıklara boğularak meşru kartal yuvalarını terk etmek zorunda bırakılıyorlardı.
Evet, hepsi için çok zordu, ayrılık ölüm kadar zordu. Fakat hayata dönebilmenin yegâne yolu da yine ayrılıktı.
Yazarlar, Hatay, Antakya'daki Musa Dağ'ın eteklerindeki altı köyün sakinlerinin büyük bir kısmının, 1915'te Ermenilerin tehcir emri geldiğinde, bu emre uymaktansa ata yurdunda kalıp direnmeyi, onurlu bir şekilde hayatta kalma mücadelesi vermeyi tercih eden Musa Dağlıların hikâyesini, belgelerden ve bizzat Musa Dağlıların kaleminden çıkmış anılardan hareketle aktarıyor.
Musa Dağ Direnişi, kendilerinden çok daha güçlü ve silahlı bir orduya karşı yurtlarını ve canlarını cesurca savunan insanların onurlu mücadelesine ayna tutarken, aynı zamanda onların gündelik yaşantılarına, geleneklerine, ritüellerine, yeme içme pratiklerine ve hayatlarının pek çok farklı yüzüne de bakıyor. İnsan hikâyelerinden yola çıkan, bunu yaparken de siyasi ve toplumsal gelişmelere de ışık tutan bu kitapta, bir halkın bizzat yazdığı bir direniş destanı tüm yönleriyle ve çok sayıda fotoğraf eşliğinde ele alınıyor.
Her ayrılık bir parça ölümdür, der halk bilgeliği. Ayrıldığımız insan ve yer ne kadar çok seviliyorsa, ölüm acısı da o kadar derin olur.
Evine, köyüne, dağlarına, vadilerine, elleriyle yarattığı bahçelerine asırlardır bağlı olan bir halktan söz ediyoruz. Onlar için her kaya, her köşe, her vadi, her ağaç bir anıyı temsil eder ve kardeşten farksızdır. Bu halk yaşamak için haram yememiş, toprağın her zerresine terini akıtmıştır. İşte bu halk, bütün bunları bir anda terk etmek ve belki de geri dönmemek üzere bilinmeyen ufuklara doğru uzaklaşmak zorunda kalmıştır.
Bu ayrılığa derin bir esef damgasını vurmuştu, onun için daha da dokunaklıydı. Kırk beş gün boyunca onları şefkatli bir anne gibi korumuş, bağrına basıp gözetmiş kutsal dağlarından ayrılmak zorundaydılar. Bütün güçlüklere, direnmenin tüm biçimleriyle, hep birlikte göğüs germişlerdi. Korku ve yoksunluk anlarını birlikte yaşamış, acısını birlikte çekmişlerdi, fakat umutsuzluğun zalim pençelerine asla teslim olmamışlardı. Ve şimdi, bütün kötülüklerin en kötüsü olarak, gözleri yaşlarla dolu, hıçkırıklara boğularak meşru kartal yuvalarını terk etmek zorunda bırakılıyorlardı.
Evet, hepsi için çok zordu, ayrılık ölüm kadar zordu. Fakat hayata dönebilmenin yegâne yolu da yine ayrılıktı.