Evet, karşı gelmeler... Gelenlerin sorduğu şuydu: "Işıksız, tozlu, susuz, yaşama şevkini kaybetmesi, her türlü zerafetten uzak bu unutulmuş şehirden ne bekliyordu ki Mustafa Kemal?"
Anladığım kadarıyla o, bu konudaki tartışmalara hemen de hiç girmek istemedi. Verdiği en kesin ve kısa cevap şu olmuştu: "Ankara, kendisi merkez olmuştur, (çünkü) İstila onun kapısında durdu." O günler, ülkenin çeşitli yerlerinden, özellikle de İstanbul'dan Ankara'ya gelenler, "sıfırın altında medeniyet olmaz" sanıyorlar ve bu boz-bulanık kasabada, "çiçek filan yetişmez" diyorlardı. Olay, başkumandanın bir fantazisi olarak kabul ediliyor ve İstanbul zerafeti karşısında büsbütün inceliksiz, sevimsiz bu görünümden, kısa zamanda Gazi Paşa'nın da bıkacağı günler bekleniyordu.
Mustafa Kemal en çok, bu gizli-aşikâr tepkiler sırasında çağdaş Ankara'nın doğuş tasarımlarını planladı.
Bugün, Cumhuriyet'in kuruluş ve kurtuluş tarihini bütün ayrıntıarıyla, ince ince bilmeyenler, ya da bu olayı kolay kazanılmış bir zafer gibi görenler, hatta gerçekleri görmezden gelip, "O bitti, gelsin yenisi" gibi önerilerde bulunanlar, bu zor eylemin nasıl bir bilinçle pişirilip kazanıldığını öğrenmeli, kabul etmelidir artık.
Çünkü, eksik ve yanlış bilgiler yüzünden, ya da bile bile karşı çıkmalar nedeniyle harekete geçen karşı eylem grupları, güveler gibi tıpkı, Cumhuriyet'in özünü, gerçeğini kemirip yok etmeye kararlı görünüyorlar.
İnsan ömrünün ikindi vaktine yaklaştıkça, bildiklerini, görüp işittiklerini, ya da doğrudan yaşadıklarını birilerine emanet bırakıp gitme saygısına düşüyor. Bunca yılda derlenip toplanan o birikimi, kendimize saklamanın, ya da giderken, nereye gidiyorsa... alıp götürmenin bir anlamı var mı?..
Bu kitap, böyle bir endişeyle, anılardan, izlenimlerden, nostaljilerden derlenmiş bir birikimdir. -Nezihe Araz (Kitaptan)
Evet, karşı gelmeler... Gelenlerin sorduğu şuydu: "Işıksız, tozlu, susuz, yaşama şevkini kaybetmesi, her türlü zerafetten uzak bu unutulmuş şehirden ne bekliyordu ki Mustafa Kemal?"
Anladığım kadarıyla o, bu konudaki tartışmalara hemen de hiç girmek istemedi. Verdiği en kesin ve kısa cevap şu olmuştu: "Ankara, kendisi merkez olmuştur, (çünkü) İstila onun kapısında durdu." O günler, ülkenin çeşitli yerlerinden, özellikle de İstanbul'dan Ankara'ya gelenler, "sıfırın altında medeniyet olmaz" sanıyorlar ve bu boz-bulanık kasabada, "çiçek filan yetişmez" diyorlardı. Olay, başkumandanın bir fantazisi olarak kabul ediliyor ve İstanbul zerafeti karşısında büsbütün inceliksiz, sevimsiz bu görünümden, kısa zamanda Gazi Paşa'nın da bıkacağı günler bekleniyordu.
Mustafa Kemal en çok, bu gizli-aşikâr tepkiler sırasında çağdaş Ankara'nın doğuş tasarımlarını planladı.
Bugün, Cumhuriyet'in kuruluş ve kurtuluş tarihini bütün ayrıntıarıyla, ince ince bilmeyenler, ya da bu olayı kolay kazanılmış bir zafer gibi görenler, hatta gerçekleri görmezden gelip, "O bitti, gelsin yenisi" gibi önerilerde bulunanlar, bu zor eylemin nasıl bir bilinçle pişirilip kazanıldığını öğrenmeli, kabul etmelidir artık.
Çünkü, eksik ve yanlış bilgiler yüzünden, ya da bile bile karşı çıkmalar nedeniyle harekete geçen karşı eylem grupları, güveler gibi tıpkı, Cumhuriyet'in özünü, gerçeğini kemirip yok etmeye kararlı görünüyorlar.
İnsan ömrünün ikindi vaktine yaklaştıkça, bildiklerini, görüp işittiklerini, ya da doğrudan yaşadıklarını birilerine emanet bırakıp gitme saygısına düşüyor. Bunca yılda derlenip toplanan o birikimi, kendimize saklamanın, ya da giderken, nereye gidiyorsa... alıp götürmenin bir anlamı var mı?..
Bu kitap, böyle bir endişeyle, anılardan, izlenimlerden, nostaljilerden derlenmiş bir birikimdir. -Nezihe Araz (Kitaptan)