"İşte bir ara Mussolini'nin Türkiye'ye dönük emperyalist emelleri yeniden depreşmiş ve bu nedenle Ankara'daki İtalyan büyükelçisi Atatürk'ü ziyaret emri almış.
Büyükelçi, uygun bir fırsat bulup diktatörün emirlerini yerine getirmek için hayli sıkıntı çekerek, Duçe'nin Antalya ve yöresi hakkındaki istemlerini münasip bir dille Atatürk'e anlatmaya çalışmış.
O, elçiyi hiç sözünü kesmeden sabırla dinledikten sonra izin isteyip dışarı çıkmış ve az sonra da Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana hiç giymediği mareşal üniformasıyla salona gelmiş, yerine oturmuş.
"Buyrun" demiş elçiye, "nerde kalmıştık"? Bazıları elçiden sorusuna yanıt alamayınca Atatürk'ün "neden Mussolini gelip almıyor" diye sorduğunu da söylüyorlar.
Hiç beklemediği bu tavırla şaşkına dönen büyükelçinin dili gerçekten tutulmuş olmalı ki susup kalıyor sadece.
Ayrıca o günler Roma'da, genç öğrenciler de, Atatürk'ün bu yanıtını duymadıkları için ve de herhalde, İtalya'nın yeni Sezar'ına hoş görünmek amacıyla, Roma meydanlarda "Antalya'yı istiyoruz" diye bağırıyorlarmış.
Bütün bunları duydukça çok sıkılan, öfkelenen, barışçı Atatürk, bir akşam Ankara Palas'ta otururken sabrı taşıyor. İtalya'ya hemen nota göndermek gibi bir niyetinden söz ediyor. Sonra bu da az geliyor, çizmelerimi getirin, üniformamı getirin gibi duygusal, ama öfkeli emirler vermeye başlıyor. Olayın büyümesinden ve Ata'nın daha çok.üzülmesinden korkan yaverlerden biri, bir çok kez olduğu gibi, hemen başbakanın evine telefon ederek Ankara Palas'a gelmesini rica ediyor. İsmet Paşa neden diye sormuyor bile. Az sonra Ankara Palas'ın döner kapısından sakin sakin içeri giriyor. Salonda, döner kapının karşısındaki bir koltukta oturan Atatürk, girişteki büyük camlı kapılardan girerken görüyor İsmet Paşa'yı, herkesten önce. Bir anda o da sakinleşmiş, rahatlamış, yavaşlamıştı.
Arkadaşlarına dönüp muzip muzip
"Aman çocuklar susalım!" diyor: Susalım! Devlet Paşa geldi.
İşte Atatürk'ün İsmet İnönü'ye bakış açısı sanıyorum genelde bu yöndedir. (Kitaptan)
"İşte bir ara Mussolini'nin Türkiye'ye dönük emperyalist emelleri yeniden depreşmiş ve bu nedenle Ankara'daki İtalyan büyükelçisi Atatürk'ü ziyaret emri almış.
Büyükelçi, uygun bir fırsat bulup diktatörün emirlerini yerine getirmek için hayli sıkıntı çekerek, Duçe'nin Antalya ve yöresi hakkındaki istemlerini münasip bir dille Atatürk'e anlatmaya çalışmış.
O, elçiyi hiç sözünü kesmeden sabırla dinledikten sonra izin isteyip dışarı çıkmış ve az sonra da Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana hiç giymediği mareşal üniformasıyla salona gelmiş, yerine oturmuş.
"Buyrun" demiş elçiye, "nerde kalmıştık"? Bazıları elçiden sorusuna yanıt alamayınca Atatürk'ün "neden Mussolini gelip almıyor" diye sorduğunu da söylüyorlar.
Hiç beklemediği bu tavırla şaşkına dönen büyükelçinin dili gerçekten tutulmuş olmalı ki susup kalıyor sadece.
Ayrıca o günler Roma'da, genç öğrenciler de, Atatürk'ün bu yanıtını duymadıkları için ve de herhalde, İtalya'nın yeni Sezar'ına hoş görünmek amacıyla, Roma meydanlarda "Antalya'yı istiyoruz" diye bağırıyorlarmış.
Bütün bunları duydukça çok sıkılan, öfkelenen, barışçı Atatürk, bir akşam Ankara Palas'ta otururken sabrı taşıyor. İtalya'ya hemen nota göndermek gibi bir niyetinden söz ediyor. Sonra bu da az geliyor, çizmelerimi getirin, üniformamı getirin gibi duygusal, ama öfkeli emirler vermeye başlıyor. Olayın büyümesinden ve Ata'nın daha çok.üzülmesinden korkan yaverlerden biri, bir çok kez olduğu gibi, hemen başbakanın evine telefon ederek Ankara Palas'a gelmesini rica ediyor. İsmet Paşa neden diye sormuyor bile. Az sonra Ankara Palas'ın döner kapısından sakin sakin içeri giriyor. Salonda, döner kapının karşısındaki bir koltukta oturan Atatürk, girişteki büyük camlı kapılardan girerken görüyor İsmet Paşa'yı, herkesten önce. Bir anda o da sakinleşmiş, rahatlamış, yavaşlamıştı.
Arkadaşlarına dönüp muzip muzip
"Aman çocuklar susalım!" diyor: Susalım! Devlet Paşa geldi.
İşte Atatürk'ün İsmet İnönü'ye bakış açısı sanıyorum genelde bu yöndedir. (Kitaptan)