Mut İçin Bir Öykü, '2008'in romanı' olmaya aday enfes bir kitap. İnişli çıkışlı, sürprizli, heyecanlı ve okurunu mutlu eden bir düş-roman.
Bazı sayfalarda Milan Kundera'yı, bir paragrafın içine gömülmüş bir cümlede Thomas Mann'i, ana kahramanının kişiliğinde Nietzche'yi anıyorsunuz okurken.
Kitap bir rüyayla başlıyor: Uzun ince bir yolda ilerleyen bir otobüs görüyoruz, arada bir yolcular biniyor, tekrar yola devam ediyor...
İlk üç bölümde okur, iki kişinin geçmişi andıkları bir yolculuğa eşlik ediyor. Sonrasındaysa yolculuk iki kişilik olmaktan çıkıyor; deyiş yerindeyse cennetle cehennem arasında ince bir yolda giden; hayatın sırrının arandığı, yaşananların, ilişkilerin sorgulandığı ve kişinin kendisini sorguladığı bir yaşam seyahatine dönüşüyor.
Hayat denen sahnede bizler birer birey olarak neyiz?
Yaptıklarımızla mı, iç dünyamızla mı, yoksa gizli duygularımızla mı tanırız kendimizi?
Dünya görüşümüzle kendimizi tanımlayabilir miyiz?
Peki bir insan tanınabilir mi?
Düşüncelerimiz özgün ve kişisel midir? Yoksa bize bir yerlerden mi gelir? Başka bir deyişle bizi yönlendiren, kuşaktan kuşağa geçerek bugüne gelen mitoslaşmış eski alışkanlıklar mı var?
Dokuz bölümden oluşan Mut İçin Bir Öykü'nün ana kahramanı; kitaba da adını veren Mut, tüm bu sorulara yanıt arayan; aradığı için de 'kişiliğiyle ilgili' yazarıyla tartışan bir kahraman.
Mut, Eski Mısır'da bir tanrıça. 'Mut'un sevinç, cesaret, haz gibi karşılıkları da var. Bazı dillerde ise 'anne' anlamına geliyor. Yazar Ahmet Erözenci daha çok 'cesaret ve sevinç'i sembolize eden Mut başta olmak üzere, romanın diğer kahramanları Lütfi, Huri, Mara vd.nin rol aldığı hayat denen sahnede görünenlerden daha çok, görünenin ardındakinin peşine düşüyor; okurunu bir şeylere inandırmayı değil, ona bir şeyler esinlemeyi vaat ediyor.
Tüm bunların ötesinde Mut İçin Bir Öykü, yaşama dair 'bir dakika'nın önemine vurgu yapan; o bir dakikanın bazen hayatı yeniden yaşayabileceğimiz bir zaman dilimi olabileceğini hatırlatan bir roman. (Arka kapaktan)
Mut İçin Bir Öykü, '2008'in romanı' olmaya aday enfes bir kitap. İnişli çıkışlı, sürprizli, heyecanlı ve okurunu mutlu eden bir düş-roman.
Bazı sayfalarda Milan Kundera'yı, bir paragrafın içine gömülmüş bir cümlede Thomas Mann'i, ana kahramanının kişiliğinde Nietzche'yi anıyorsunuz okurken.
Kitap bir rüyayla başlıyor: Uzun ince bir yolda ilerleyen bir otobüs görüyoruz, arada bir yolcular biniyor, tekrar yola devam ediyor...
İlk üç bölümde okur, iki kişinin geçmişi andıkları bir yolculuğa eşlik ediyor. Sonrasındaysa yolculuk iki kişilik olmaktan çıkıyor; deyiş yerindeyse cennetle cehennem arasında ince bir yolda giden; hayatın sırrının arandığı, yaşananların, ilişkilerin sorgulandığı ve kişinin kendisini sorguladığı bir yaşam seyahatine dönüşüyor.
Hayat denen sahnede bizler birer birey olarak neyiz?
Yaptıklarımızla mı, iç dünyamızla mı, yoksa gizli duygularımızla mı tanırız kendimizi?
Dünya görüşümüzle kendimizi tanımlayabilir miyiz?
Peki bir insan tanınabilir mi?
Düşüncelerimiz özgün ve kişisel midir? Yoksa bize bir yerlerden mi gelir? Başka bir deyişle bizi yönlendiren, kuşaktan kuşağa geçerek bugüne gelen mitoslaşmış eski alışkanlıklar mı var?
Dokuz bölümden oluşan Mut İçin Bir Öykü'nün ana kahramanı; kitaba da adını veren Mut, tüm bu sorulara yanıt arayan; aradığı için de 'kişiliğiyle ilgili' yazarıyla tartışan bir kahraman.
Mut, Eski Mısır'da bir tanrıça. 'Mut'un sevinç, cesaret, haz gibi karşılıkları da var. Bazı dillerde ise 'anne' anlamına geliyor. Yazar Ahmet Erözenci daha çok 'cesaret ve sevinç'i sembolize eden Mut başta olmak üzere, romanın diğer kahramanları Lütfi, Huri, Mara vd.nin rol aldığı hayat denen sahnede görünenlerden daha çok, görünenin ardındakinin peşine düşüyor; okurunu bir şeylere inandırmayı değil, ona bir şeyler esinlemeyi vaat ediyor.
Tüm bunların ötesinde Mut İçin Bir Öykü, yaşama dair 'bir dakika'nın önemine vurgu yapan; o bir dakikanın bazen hayatı yeniden yaşayabileceğimiz bir zaman dilimi olabileceğini hatırlatan bir roman. (Arka kapaktan)