#smrgKİTABEVİ Nabız -
Yazar "Doğu Rüzgârı" başlıklı öyküde, yalnız yaşayan, iki çocuklu, boşanmış bir emlakçının geçimini garsonluk yaparak sağlayan yabancı ve gizemli bir kadınla ilişkisine eğilirken; dört anlatıdan oluşan öykü dizisi "Phil ve Joannalar"da, bu kez dört entelektüel çiftin "politika, dil, çevre, seks, hastalık ve genel olarak hayat" üzerine dereden tepeden dizginsiz bir sohbete daldıkları anlara çeviriyor bakışını.
"John Updike'la Yatmak" başlıklı öyküde, birbirlerinden ömürleri boyunca hiç ayrılmamış olmakla övünen yaşlı iki kadın yazarın kendi mahrem dünyalarında birbirlerini nasıl gördüklerini ele alıp hicvederken; "Bahçıvanların Dünyası"nda, görüş ayrılıkları olsa da birbirlerine dokunaklı bir sevgiyle bağlı evli bir çiftin kendi ideal bahçelerini ortaya çıkarma tasarılarını konu ediyor.
"Sınır İhlali", katı ilkeleri olan ve ne pahasına olursa olsun bunlardan ödün vermemekte direnen bir gencin bu tür ilkelerle başı hiç de hoş olmayan bir genç kızla çatışmasının öyküsü. Birinci bölümün son öyküsü olan "Evlilik Belgesi" ise, nostalji ve yas üzerine, otobiyografik boyutları da kendini belli eden bir hikâye. Julian Barnes, ikinci bölümün ilk öyküsü "Portre Ressamı"nda, sağır ve gezgin bir portre ressamının özlemler ve derinlikli bir sanat anlayışıyla belirginleşen iç dünyasına eğilirken; "Suç Ortaklığı"nda, annesinin gönlünü fethettikten sonra ilişki kurmak istediği kızının dünyasına girmeye çalışan bir gencin hikâyesini anlatıyor.
"Harmoni", görme yetisini yitirmiş buna karşılık büyük bir müzik yeteneği olan bir genç kızı konu edinen ve evrensel uyum temasını işleyen bir öyküyken; yazar "Carcassonne"da, İtalyan Birliği'nin kurucusu Garibaldi'nin yaşamından yola çıkarak "gerçek ve gerçeğe benzerlik" temasını mercek altına alıyor. Kitaba adını veren son öykü "Nabız"daysa, meslek seçimi ve özel yaşamında sorunları olan ve annesiyle babasına fazla bağlı bir yaşam sürdüren birinin dokunaklı olduğu kadar matrak hikâyesi anlatılıyor.
Hiç kuşku yok ki, öteki kitaplarına olduğu gibi Nabız'a da damgasını vuran şey, Julian Barnes'ın psikolojik gerçekçiliğine çok iyi entegre ettiği, kahramanlarını asla güdükleştirmeyen, onları tek boyutluluğa indirgemeyen benzersiz ironisi. Nabız aynı zamanda, farklı öyküler arasındaki içmetinselliğiyle de dikkat çekiyor; bir öyküde yer alan bir ayrıntı, bir başka öyküde son derece değişik bir kılıkta karşımıza çıkıyor. Son romanı Son Verme Duygusu ile 2011 Booker Ödülü'ne layık görülmüş olan Julian Barnes'tan, her biri ayrı bir yazınsal tat veren öyküler... (Tanıtım Bülteninden)
Yazar "Doğu Rüzgârı" başlıklı öyküde, yalnız yaşayan, iki çocuklu, boşanmış bir emlakçının geçimini garsonluk yaparak sağlayan yabancı ve gizemli bir kadınla ilişkisine eğilirken; dört anlatıdan oluşan öykü dizisi "Phil ve Joannalar"da, bu kez dört entelektüel çiftin "politika, dil, çevre, seks, hastalık ve genel olarak hayat" üzerine dereden tepeden dizginsiz bir sohbete daldıkları anlara çeviriyor bakışını.
"John Updike'la Yatmak" başlıklı öyküde, birbirlerinden ömürleri boyunca hiç ayrılmamış olmakla övünen yaşlı iki kadın yazarın kendi mahrem dünyalarında birbirlerini nasıl gördüklerini ele alıp hicvederken; "Bahçıvanların Dünyası"nda, görüş ayrılıkları olsa da birbirlerine dokunaklı bir sevgiyle bağlı evli bir çiftin kendi ideal bahçelerini ortaya çıkarma tasarılarını konu ediyor.
"Sınır İhlali", katı ilkeleri olan ve ne pahasına olursa olsun bunlardan ödün vermemekte direnen bir gencin bu tür ilkelerle başı hiç de hoş olmayan bir genç kızla çatışmasının öyküsü. Birinci bölümün son öyküsü olan "Evlilik Belgesi" ise, nostalji ve yas üzerine, otobiyografik boyutları da kendini belli eden bir hikâye. Julian Barnes, ikinci bölümün ilk öyküsü "Portre Ressamı"nda, sağır ve gezgin bir portre ressamının özlemler ve derinlikli bir sanat anlayışıyla belirginleşen iç dünyasına eğilirken; "Suç Ortaklığı"nda, annesinin gönlünü fethettikten sonra ilişki kurmak istediği kızının dünyasına girmeye çalışan bir gencin hikâyesini anlatıyor.
"Harmoni", görme yetisini yitirmiş buna karşılık büyük bir müzik yeteneği olan bir genç kızı konu edinen ve evrensel uyum temasını işleyen bir öyküyken; yazar "Carcassonne"da, İtalyan Birliği'nin kurucusu Garibaldi'nin yaşamından yola çıkarak "gerçek ve gerçeğe benzerlik" temasını mercek altına alıyor. Kitaba adını veren son öykü "Nabız"daysa, meslek seçimi ve özel yaşamında sorunları olan ve annesiyle babasına fazla bağlı bir yaşam sürdüren birinin dokunaklı olduğu kadar matrak hikâyesi anlatılıyor.
Hiç kuşku yok ki, öteki kitaplarına olduğu gibi Nabız'a da damgasını vuran şey, Julian Barnes'ın psikolojik gerçekçiliğine çok iyi entegre ettiği, kahramanlarını asla güdükleştirmeyen, onları tek boyutluluğa indirgemeyen benzersiz ironisi. Nabız aynı zamanda, farklı öyküler arasındaki içmetinselliğiyle de dikkat çekiyor; bir öyküde yer alan bir ayrıntı, bir başka öyküde son derece değişik bir kılıkta karşımıza çıkıyor. Son romanı Son Verme Duygusu ile 2011 Booker Ödülü'ne layık görülmüş olan Julian Barnes'tan, her biri ayrı bir yazınsal tat veren öyküler... (Tanıtım Bülteninden)