Nasıl bir eda var, şöyle, kadın milletin efendisidir; karizmasını ve aruz okuyan cüssesini sahiplenmiş, tedirgin bir saygı duyan kadına, (...) - Cem Akaş, kitap-lık, sayı 25, Ocak-Şubat 1997
"Şimdi çocuk kendisine habire verilen bu zımni mesajı almış, olanca kabalığıyla ortaya koyup üstüne açık açık konuşuyor. O kadar açık ki, neredeyse bir oyunbozan. Zira başar başarır tarikatının üyeleri kutsal kılıflarla açıklamaya temayüllüdür başarı öykülerini." - Perihan Mağden, Radikal, 17 Ocak 1999
"Başar Başarır ise dilin tüm değerlerine 'cepheden' saldırıyor. (...) Başar Başarır almış eline balyozu, dilin tüm değerlerine olanca gücüyle vuruyor... Sözlükbilim, tümcebilim, anlambilim vb. yerle bir olmuş...
Benzetme, eğretilme, değişmece, ölçü, uyak, simge... binek denetimden çıkmış, kuraldan birini bırakıp öbürüne geçiyor... Boğazını sıkıp canını almak için... Bu kadar yeter." - Orhan Barlas, Adam Öykü, sayı 22, Mayıs-Haziran 1999
-----------------
Kitabınıza "Nedir Hayat?" ismini niye koydunuz?
Hayatın anlamını sorgulayan bir soru bu. Böyle sorulduğunda, hayatın bir anlamı var ve biz onu bulmalıyız gibi bir anlam içeriyor; bu doğru değil. Hayatın manalarını biz yapıyoruz kendi kendimize. Hepimiz kendimiz için üretiyor ve kendi hayatımızın içinde ona bir anlam bulma, bir mana katma savaşımı içinde yaşıyoruz. Benim yazdıklarımda bu çabanın biraz daha geriye göndermelerle yapılan bir perspektifi. Hayatın bugünkü anlamını geçmişteki sinyalleri, ipuçlarını kullanarak izah etmeye çalışan bir şey.
Öyküler daha çok bugüne ait gibi ancak aşk mektupları üzerine kurulan bir tane var ki, nostalji duygusuna kapılmaya götürüyor, hüzne ve sürgüne...
Öykülerin arasında en geriye gidenlerden biri 'Üç Şehrin Hikayesi', 50'li yıllarda geçiyor... Öykü tek parti döneminin kalıntılarının baskıları sonucu yurt dışında yaşamak zorunda kalan bir adamın, önce Paris'te olan, sonra İstanbul'a dönen sevdiğine yazdığı mektuplardan oluşuyor. Bu öyküyü bazı şeylerin nasıl hiç değişmediğini göstermek için kullandım. 1997-98 senesinde ben Londra'da iken o mektupları yazdım, öyküyü atfettiğim arkadaşım Sefa Kaplan, manasız bir dava yüzünden ceza almış ve İngiltere'de mülteci statüsünde yaşayan bir sürgündü. Benim ülkemde hala böyle şeylerin oluyor olması, iyi bir şairin, gerçek bir entelektüelin hayatında böyle ızdıraplar içinde, çocuklarından, onu vareden Türkçesinden uzakta yaşamak zorunda bırakılmasına dayanamıyordum. Af beklentisi, bir adamın iki dudağı arasından çıkabilecek sözlere bakarak her gün ajans takip etmek korkunçtu. Sonunda geçen yıl bir basın affı ile Türkiye'ye geldi ama, o zamanlar bu bize olanaksız görünüyordu.
Kitabı okuyup bitirdiğimde kapak fotoğrafı kafamda yerine oturdu. Seçimin nedenini açıklar mısın?
Bu bir aile fotoğrafı, tahmini zor olmayan bir aile fotoğrafı ve en küçük olan da benim. Bu karışık bir aile bir kere. Bir tarafı mübadelede gelmiş Giret göçmeni. Damatlar İçbatı Anadolu'dan, Karadeniz'den Trakya'dan. Çok karışık bir kan bu, dolayısıyla o fotoğrafta görünen ailenin bir bölümü berhayat değil. Hayatta olanları da yaşamın değişik yönelrine doğru savrulmuş durumda. Bence 'nedir hayat' sorusuna oturan bir yanı var içinde, her bir insanın yüzündeki bildiğim ya da bilemediğim, okurun da bilip bilemeyeceği bir takım hikayeler. Hayatın neresinde oldukları, nasıl bir hayat yaşadıkları, hayattan nasıl bir anlam veya mana buldukları, bence bu fotoğrafın içinde gizli. Ben resmi gördüğüm zaman içinde tanıdığım insanların oluşundan çok daha farklı bir şey vermişti bana. Bu yüzden kullandım. Ben çok mutluyum onlardan birisi olmaktan. - Başar Başarır- Zerrin Yılmaz Söyleşisi, Kendi Dilimi Arıyorum, E Aylık Kültür ve Edebiyat Dergisi, Eylül 2000
Nasıl bir eda var, şöyle, kadın milletin efendisidir; karizmasını ve aruz okuyan cüssesini sahiplenmiş, tedirgin bir saygı duyan kadına, (...) - Cem Akaş, kitap-lık, sayı 25, Ocak-Şubat 1997
"Şimdi çocuk kendisine habire verilen bu zımni mesajı almış, olanca kabalığıyla ortaya koyup üstüne açık açık konuşuyor. O kadar açık ki, neredeyse bir oyunbozan. Zira başar başarır tarikatının üyeleri kutsal kılıflarla açıklamaya temayüllüdür başarı öykülerini." - Perihan Mağden, Radikal, 17 Ocak 1999
"Başar Başarır ise dilin tüm değerlerine 'cepheden' saldırıyor. (...) Başar Başarır almış eline balyozu, dilin tüm değerlerine olanca gücüyle vuruyor... Sözlükbilim, tümcebilim, anlambilim vb. yerle bir olmuş...
Benzetme, eğretilme, değişmece, ölçü, uyak, simge... binek denetimden çıkmış, kuraldan birini bırakıp öbürüne geçiyor... Boğazını sıkıp canını almak için... Bu kadar yeter." - Orhan Barlas, Adam Öykü, sayı 22, Mayıs-Haziran 1999
-----------------
Kitabınıza "Nedir Hayat?" ismini niye koydunuz?
Hayatın anlamını sorgulayan bir soru bu. Böyle sorulduğunda, hayatın bir anlamı var ve biz onu bulmalıyız gibi bir anlam içeriyor; bu doğru değil. Hayatın manalarını biz yapıyoruz kendi kendimize. Hepimiz kendimiz için üretiyor ve kendi hayatımızın içinde ona bir anlam bulma, bir mana katma savaşımı içinde yaşıyoruz. Benim yazdıklarımda bu çabanın biraz daha geriye göndermelerle yapılan bir perspektifi. Hayatın bugünkü anlamını geçmişteki sinyalleri, ipuçlarını kullanarak izah etmeye çalışan bir şey.
Öyküler daha çok bugüne ait gibi ancak aşk mektupları üzerine kurulan bir tane var ki, nostalji duygusuna kapılmaya götürüyor, hüzne ve sürgüne...
Öykülerin arasında en geriye gidenlerden biri 'Üç Şehrin Hikayesi', 50'li yıllarda geçiyor... Öykü tek parti döneminin kalıntılarının baskıları sonucu yurt dışında yaşamak zorunda kalan bir adamın, önce Paris'te olan, sonra İstanbul'a dönen sevdiğine yazdığı mektuplardan oluşuyor. Bu öyküyü bazı şeylerin nasıl hiç değişmediğini göstermek için kullandım. 1997-98 senesinde ben Londra'da iken o mektupları yazdım, öyküyü atfettiğim arkadaşım Sefa Kaplan, manasız bir dava yüzünden ceza almış ve İngiltere'de mülteci statüsünde yaşayan bir sürgündü. Benim ülkemde hala böyle şeylerin oluyor olması, iyi bir şairin, gerçek bir entelektüelin hayatında böyle ızdıraplar içinde, çocuklarından, onu vareden Türkçesinden uzakta yaşamak zorunda bırakılmasına dayanamıyordum. Af beklentisi, bir adamın iki dudağı arasından çıkabilecek sözlere bakarak her gün ajans takip etmek korkunçtu. Sonunda geçen yıl bir basın affı ile Türkiye'ye geldi ama, o zamanlar bu bize olanaksız görünüyordu.
Kitabı okuyup bitirdiğimde kapak fotoğrafı kafamda yerine oturdu. Seçimin nedenini açıklar mısın?
Bu bir aile fotoğrafı, tahmini zor olmayan bir aile fotoğrafı ve en küçük olan da benim. Bu karışık bir aile bir kere. Bir tarafı mübadelede gelmiş Giret göçmeni. Damatlar İçbatı Anadolu'dan, Karadeniz'den Trakya'dan. Çok karışık bir kan bu, dolayısıyla o fotoğrafta görünen ailenin bir bölümü berhayat değil. Hayatta olanları da yaşamın değişik yönelrine doğru savrulmuş durumda. Bence 'nedir hayat' sorusuna oturan bir yanı var içinde, her bir insanın yüzündeki bildiğim ya da bilemediğim, okurun da bilip bilemeyeceği bir takım hikayeler. Hayatın neresinde oldukları, nasıl bir hayat yaşadıkları, hayattan nasıl bir anlam veya mana buldukları, bence bu fotoğrafın içinde gizli. Ben resmi gördüğüm zaman içinde tanıdığım insanların oluşundan çok daha farklı bir şey vermişti bana. Bu yüzden kullandım. Ben çok mutluyum onlardan birisi olmaktan. - Başar Başarır- Zerrin Yılmaz Söyleşisi, Kendi Dilimi Arıyorum, E Aylık Kültür ve Edebiyat Dergisi, Eylül 2000