İvan Aleksandroviç Gonçarov, Oblomov'u otuz iki-otuz üç yaşlarında, orta boylu, hoş görünümlü, koyu gri gözlü ama yüz hatlarında herhangi bir fikir, herhangi bir yoğunluk görünmeyen, odacığında oturan silik bir kahraman olarak yarattığında, aslında roman tarihinin en ünlü kişilerinden birine can veriyordu. 19. yüzyıl başlarında, çalışkan modern insan idealinden önce, Rusya'nın köle sahibi kırsal soylu sınıfı tarafından aylaklık hâlâ makul ve değerli bir amaç olarak görülürken Oblomov vardı. Miskin, dikkatsiz, meraksız, düş kurma ve oyalanmaya düşkün Oblomov... Yine de ona hayran olmamak imkânsız. Hayatın hep dışında ve uzağında kalan Oblomov, okurların gözünden asla kaçmayacak, gitgide insana dair belli bir durumu tanımlamanın adı haline gelecek, hatta Lenin, Bolşevik devriminden sonra "hâlâ içimizde yaşayan Oblomovlar"dan yakınacaktı... Oblomov sadece sosyal satir değil, aynı zamanda 19. yüzyıl Rus toplumunun keskin bir eleştirisidir. Klasik olmayı fazlasıyla hak etmiş, dünyanın pek çok diline yeni bir kavram kazandırmış İvan Gonçarov'un bu başyapıtını Ergin Altay'ın özgün çevirisiyle sunuyoruz.
İvan Gonçarov (1812-1891): Rusya'nın 19. yüzyılda yetiştirdiği en önemli romancılardan biridir. Yazarın "Oblomov'un Rüyası" adlı bölümü ilk kez 1849'da bir dergide yayımlanan ikinci romanı Oblomov'sa (1857), yalnız Rusya'da büyük bir etki yaratmakla kalmamış, dünya edebiyatına da son yüz elli yıldır hem trajikomik bir karakter hem de adıyla özdeşleşmiş bir insanlık durumu kazandırmıştır.
Yazarın üzerinde tam on yıl çalıştığı Uçurum (1869) adlı öteki büyük romanı da Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi'nde yayınlanacaktır. (Arka kapaktan)