“Bütün dünyada bir öfke kol geziyor. (...) Haklı, çok haklı bir öfke bu! Gelgelelim yanlış bir yere yöneliyor. Dahası, eğer bu öfkeyi doğru hedeflere yöneltemezsek hepimizi yok edecek. (...) Bu öfkenin özünde umut var: Her şeyin daha iyi olabileceğine, geçmişin geri dönebileceğine, barışın yeniden sağlanabileceğine ve bir gün her şeyin yerli yerine oturabileceğine dair bir umut. Ne var ki bu umut tam aksinin şeklini alıyor: Zenginlerin gücünü katlıyor; dünyayı daha şiddet dolu, yaşamak için daha beter bir yer haline getiriyor. Faşistler ve köktendinciler de öfkeli, onlar da çocukları için kendilerince daha iyi bir dünya yaratmak istiyor; yine de öfkelerini boşaltma biçimleri tam aksi yönde bir etki yaratıyor. (...) Öfkeyi sermayenin iktidarına, paranın hükümranlığına duyulan bir öfkeye dönüştürebilir miyiz yeniden?” Dünyanın bütün “aşağıdakileri” arasında kol gezen öfke, nasıl gerçek demokrasiye doğru bir yol açabilir? Bu öfke, nasıl, “doğru” bir dava için güç toplamayı sağlayabilir?
Bu sorulara cevap ararken, paraya odaklanıyor elinizdeki politik çözümleme. Paranın egemenliğine, paranın kendini değişmez, ebedî bir gerçeklik ve “her şey” gibi kabul ettirmesine isyan ediyor. Paranın, toplumsal ilişkileri zehirleyen bir saldırganlık biçimi olduğunu gösteriyor. Hayatın parasallaştırılmasının insaniyetimizi nasıl “bozduğunu” bir defa daha hatırlatıyor.
John Holloway'in Leeds Üniversitesi'nde verdiği bir dizi derse dayanan metin, öğrencilere hitap etmenin etkililiğiyle ve heyecanıyla akıyor.
Dünyayı değiştirme azminin enerji kaynaklarına inen, küçük ve tutkulu bir söylev...