‘Olmaz Hayal' konuları itibariyle birbirlerinden çok farklı olaylara farklı bakış açılarını yansıtıyor. Bu hikâyelerdeki insanlar ve olaylar, kültürel ve estetik kaygıları öne alan bir sanatçı tavrıyla anlatılıyor. Farklı insan ve toplum kesitlerini ortaya koyan bu hikâyelerin zengin bir sanat dünyasını, işlek bir dil ve etkili bir anlatımla ortaya koyduğunu görüyoruz.
Dergilerde yayınlanan hikâyeleriyle dikkati çeken yazarın Olmaz Hayal adlı hikâyesi hakkında, basınımızın duayenlerinden Osman Akkuşak şunları yazmıştı: “... Emre Miyasoğlu'nun hikâye mi desem, tahayyülât mı desem, artistik bir düzyazı mı desem, tarif etmekte zorlandığım bir yazısını gördüm... Bir çırpıda okudum. Sanki ben 19-20 yaşımdayım da, o olanları, söylenenleri ben hayal ediyorum, hissine kapıldım... O ne tabiîliktir... O ne ustalıktır!.. (...)
“Bu genç adamın zihninde aydınlık var... Kalbinde de hassâsiyet ve incelik var!.. Arı duru sade bir dille hikâyeler yazarsa; hayatı tanıdıkça, onun güzelliklerini, acılarını, sertliklerini, cilvelerini gördükçe; gördüklerini, duyduklarını keskin, lirik, içli bir dille yazıya dökerse; hiç şaşırmayacağım!..” (14.07.2003, Yeni Şafak).
Osman Akkuşak ile pek çok sanat ve edebiyat adamını haklı çıkaran Emre Miyasoğlu'nun hikâyeleri okunduğunda, konularına uygun bir dil ve duyarlı bir üslûbu olduğu, humor ve ironiyi başarıyla kullandığı açıkça görülüyor.
Büyük bir çoğunluğu çeşitli dergilerde yayınlanan ve beğeni toplayan 18 hikâyeden oluşan ‘Olmaz Hayal'de yer alan Ağıtlar Şehri adlı hikâyeden çarpıcı bir bölüm:
“...Büyük iddialı adlarıyla savaş karşıtı örgütlerin, barışın sözde savunucusu çığırtkanlarının, ‘dünya barışı' için gözyaşı dökmüş görünen halkların ve dahası yok olup giden kutsal şehrin ağıtını duymazlıktan gelen kardeş şehirlerin sözde ‘acı paylaşma'larına rağmen hiçbir şey değişmemişti bu topraklarda. Her yan kan kokuyordu. Rüzgar dünyanın aksine ölümü estiriyordu buralarda. İnsanlığın açtığı zulüm gediği gittikçe genişliyordu. Küçücük masum başka bir dünya da ‘big bang'le bu karanlıkta yok olup gitmişti. Onunla birlikte büyük dünya da insanlık sınavını kaybetmiş, hayvanlar âlemi kadar vahşileşmiş ve yeniden bir Nuh Tufanı'nı haketmişti...”
Hikâye ve denemeleriyle çevirileri, tiyatro ve kitap eleştirileri bir çok dergi ve gazetede yayınlanan genç yazarlarımızdan Emre Miyasoğlu'nun ‘Olmaz Hayal' isimli ilk hikâye kitabını zevkle sunuyoruz. (Arka kapaktan)
‘Olmaz Hayal' konuları itibariyle birbirlerinden çok farklı olaylara farklı bakış açılarını yansıtıyor. Bu hikâyelerdeki insanlar ve olaylar, kültürel ve estetik kaygıları öne alan bir sanatçı tavrıyla anlatılıyor. Farklı insan ve toplum kesitlerini ortaya koyan bu hikâyelerin zengin bir sanat dünyasını, işlek bir dil ve etkili bir anlatımla ortaya koyduğunu görüyoruz.
Dergilerde yayınlanan hikâyeleriyle dikkati çeken yazarın Olmaz Hayal adlı hikâyesi hakkında, basınımızın duayenlerinden Osman Akkuşak şunları yazmıştı: “... Emre Miyasoğlu'nun hikâye mi desem, tahayyülât mı desem, artistik bir düzyazı mı desem, tarif etmekte zorlandığım bir yazısını gördüm... Bir çırpıda okudum. Sanki ben 19-20 yaşımdayım da, o olanları, söylenenleri ben hayal ediyorum, hissine kapıldım... O ne tabiîliktir... O ne ustalıktır!.. (...)
“Bu genç adamın zihninde aydınlık var... Kalbinde de hassâsiyet ve incelik var!.. Arı duru sade bir dille hikâyeler yazarsa; hayatı tanıdıkça, onun güzelliklerini, acılarını, sertliklerini, cilvelerini gördükçe; gördüklerini, duyduklarını keskin, lirik, içli bir dille yazıya dökerse; hiç şaşırmayacağım!..” (14.07.2003, Yeni Şafak).
Osman Akkuşak ile pek çok sanat ve edebiyat adamını haklı çıkaran Emre Miyasoğlu'nun hikâyeleri okunduğunda, konularına uygun bir dil ve duyarlı bir üslûbu olduğu, humor ve ironiyi başarıyla kullandığı açıkça görülüyor.
Büyük bir çoğunluğu çeşitli dergilerde yayınlanan ve beğeni toplayan 18 hikâyeden oluşan ‘Olmaz Hayal'de yer alan Ağıtlar Şehri adlı hikâyeden çarpıcı bir bölüm:
“...Büyük iddialı adlarıyla savaş karşıtı örgütlerin, barışın sözde savunucusu çığırtkanlarının, ‘dünya barışı' için gözyaşı dökmüş görünen halkların ve dahası yok olup giden kutsal şehrin ağıtını duymazlıktan gelen kardeş şehirlerin sözde ‘acı paylaşma'larına rağmen hiçbir şey değişmemişti bu topraklarda. Her yan kan kokuyordu. Rüzgar dünyanın aksine ölümü estiriyordu buralarda. İnsanlığın açtığı zulüm gediği gittikçe genişliyordu. Küçücük masum başka bir dünya da ‘big bang'le bu karanlıkta yok olup gitmişti. Onunla birlikte büyük dünya da insanlık sınavını kaybetmiş, hayvanlar âlemi kadar vahşileşmiş ve yeniden bir Nuh Tufanı'nı haketmişti...”
Hikâye ve denemeleriyle çevirileri, tiyatro ve kitap eleştirileri bir çok dergi ve gazetede yayınlanan genç yazarlarımızdan Emre Miyasoğlu'nun ‘Olmaz Hayal' isimli ilk hikâye kitabını zevkle sunuyoruz. (Arka kapaktan)