Gizem ve sırrı birbirinden ayırmak gerekir. Ölümün bir gizemi var, ama bu gizemin özelliği, atom bombasının, felsefe taşının, Stradivarius kemanlarının vs. bir sırrının olması türünden bir sır olmamasıdır. İnsanlar bu tip sırlara pek tutkundurlar. Fakat kimse ölümün sırrına sahip değil. Bir sır yok. Bu bir sır değil ve işte ölüm bu bakımdan bir gizemdir. Yani bu masumiyet gizemi gibi apaçık, gün gibi ortada bir gizemdir. Saydamlık içinde, bizzat varoluş olgusu içinde var olan bir gizemdir. En gizemli olanın gecenin zifiri karanlığı, değil öğle vaktinin aydınlığı olduğu söylenir mesela, o vakitte her şey kendi apaçıklığı içinde sergilenir, bizzat şeylerin var olması olgusu örtüsünden soyunarak çıplak kalır. Orada oldukları gerçeği, sır düşüncesini uyandıran geceden daha gizemlidir. Bir sır keşfedilir, bir gizem kendini açığa vurur ama onu keşfetmek mümkün değildir.
Gizem ve sırrı birbirinden ayırmak gerekir. Ölümün bir gizemi var, ama bu gizemin özelliği, atom bombasının, felsefe taşının, Stradivarius kemanlarının vs. bir sırrının olması türünden bir sır olmamasıdır. İnsanlar bu tip sırlara pek tutkundurlar. Fakat kimse ölümün sırrına sahip değil. Bir sır yok. Bu bir sır değil ve işte ölüm bu bakımdan bir gizemdir. Yani bu masumiyet gizemi gibi apaçık, gün gibi ortada bir gizemdir. Saydamlık içinde, bizzat varoluş olgusu içinde var olan bir gizemdir. En gizemli olanın gecenin zifiri karanlığı, değil öğle vaktinin aydınlığı olduğu söylenir mesela, o vakitte her şey kendi apaçıklığı içinde sergilenir, bizzat şeylerin var olması olgusu örtüsünden soyunarak çıplak kalır. Orada oldukları gerçeği, sır düşüncesini uyandıran geceden daha gizemlidir. Bir sır keşfedilir, bir gizem kendini açığa vurur ama onu keşfetmek mümkün değildir.