1199114307
500044
https://www.simurgkitabevi.com/orneklerle-bugunku-turk-alfabeleri-1
Örneklerle Bugünkü Türk Alfabeleri - #smrgSAHAF
0.00
Türk dünyası içindeki haberleşme, son yıllarda artmış ve yoğunlaşmış bulunmaktadır. Yıllarca birbirlerinden habersiz yaşamış olan Türkler, derin bir uykudan uyanmış gibi, birbirlerinin farkına varmağa başlamıştır. Tarihin karanlıklarına gömülmüş veya Kaf Dağı'nın ardına atılmış zannettiğimiz milyonlarca Türk, ışıklı gözleriyle gülümsemeye, tatlı dilleriyle bizlere mahnılar söylemeye başlamıştır. Çocuklarımızın ve torunlarımızın dahi asla gidip göremiyeceğini düşündüğümüz; bazılarımızın yüreklerinde bir hayal ülkesi gibi saklı duran ana yurt topraklan; Hazarlar, Seyhunlar, Tanrı Dağlan kapılarını yavaş yavaş aralamıştır. İçimizden bazıları, zaman tünelinde yolculuk eder gibi, tarihin yollarını bir bir aşar gibi Bakü ve Kazan caddelerinde dolaşmakta; Taşkent, Semerkant, Almaata ve Turfan pazarlarında alışveriş etmektedir. Ahmetler, Dursunlar, Yavuzlar, Mecitler, Osmanlar, Zaferler; Kâmillerle, Bahtiyarlarla, Alilerle, Törelerle, Muhammedlerle, Mustafalarla, Olcaslarla, Nimetlerle kucaklaşmaktadır. Türkiye'yi, İstanbul'u, Ankara'yı, sadece "yuhu"larında görmüş olanlar; Bakü'dan, Taşkent'ten, Ürümçi'den yola çıkmakta; mübarek beldeleri gezer gibi Türk şehirlerini gezmektedir. Şimdi televizyonumuz ve gazetelerimiz her gün bir Türk diyarından haber vermektedir. Yıllarca unuttuğumuz, tarihin tozlu yollarında kaybolduğunu zannettiğimiz Türk topluluklarından, sanki geçmişten gelen haberler almaktayız. Sesin ve dilin gücü havaya karışarak, atmosferin boşlukları arasında yol alarak gönüllere ulaşmaktadır. Taştan duvarlar ve demirden setler artık insanları ve insanlar içinde Türkleri birbirinden ayıramıyor. Müziğin sesi, şiirin sesi ve Hoca Nasreddin'in gülümsemesi hem zamanın sınırlarını, hem coğrafyanın engellerini aştı. Bilge Kağan'in 1258 yıl, Yusuf Has Hâcib'in 920 yıl öteden gelen seslenişi, Moğolistan bozkırlarından Balkan ovalarına kadar yayılıyor. Bu sıcak, bu güçlü alâkayı şimdi bir tek engel aksatıyor: Alfabe. Tarihin ve talihin yolunu açmak için atılacak ilk adım, bu engeli onu öğrenerek aşmaktır. Onu öğrenecek, öğrendikçe birbirimizi daha iyi tanıyacak, tanıdıkça lüzumlu olanı kavrayacağız. Elinizdeki kitap, işte bu ilk adımı atmak ve dünya Türklerini, birbirini okur hale getirmek için yazıldı. -Ahmet B. ERCİLASUN, 26.11.1990 (Sunuştan)
Türk dünyası içindeki haberleşme, son yıllarda artmış ve yoğunlaşmış bulunmaktadır. Yıllarca birbirlerinden habersiz yaşamış olan Türkler, derin bir uykudan uyanmış gibi, birbirlerinin farkına varmağa başlamıştır. Tarihin karanlıklarına gömülmüş veya Kaf Dağı'nın ardına atılmış zannettiğimiz milyonlarca Türk, ışıklı gözleriyle gülümsemeye, tatlı dilleriyle bizlere mahnılar söylemeye başlamıştır. Çocuklarımızın ve torunlarımızın dahi asla gidip göremiyeceğini düşündüğümüz; bazılarımızın yüreklerinde bir hayal ülkesi gibi saklı duran ana yurt topraklan; Hazarlar, Seyhunlar, Tanrı Dağlan kapılarını yavaş yavaş aralamıştır. İçimizden bazıları, zaman tünelinde yolculuk eder gibi, tarihin yollarını bir bir aşar gibi Bakü ve Kazan caddelerinde dolaşmakta; Taşkent, Semerkant, Almaata ve Turfan pazarlarında alışveriş etmektedir. Ahmetler, Dursunlar, Yavuzlar, Mecitler, Osmanlar, Zaferler; Kâmillerle, Bahtiyarlarla, Alilerle, Törelerle, Muhammedlerle, Mustafalarla, Olcaslarla, Nimetlerle kucaklaşmaktadır. Türkiye'yi, İstanbul'u, Ankara'yı, sadece "yuhu"larında görmüş olanlar; Bakü'dan, Taşkent'ten, Ürümçi'den yola çıkmakta; mübarek beldeleri gezer gibi Türk şehirlerini gezmektedir. Şimdi televizyonumuz ve gazetelerimiz her gün bir Türk diyarından haber vermektedir. Yıllarca unuttuğumuz, tarihin tozlu yollarında kaybolduğunu zannettiğimiz Türk topluluklarından, sanki geçmişten gelen haberler almaktayız. Sesin ve dilin gücü havaya karışarak, atmosferin boşlukları arasında yol alarak gönüllere ulaşmaktadır. Taştan duvarlar ve demirden setler artık insanları ve insanlar içinde Türkleri birbirinden ayıramıyor. Müziğin sesi, şiirin sesi ve Hoca Nasreddin'in gülümsemesi hem zamanın sınırlarını, hem coğrafyanın engellerini aştı. Bilge Kağan'in 1258 yıl, Yusuf Has Hâcib'in 920 yıl öteden gelen seslenişi, Moğolistan bozkırlarından Balkan ovalarına kadar yayılıyor. Bu sıcak, bu güçlü alâkayı şimdi bir tek engel aksatıyor: Alfabe. Tarihin ve talihin yolunu açmak için atılacak ilk adım, bu engeli onu öğrenerek aşmaktır. Onu öğrenecek, öğrendikçe birbirimizi daha iyi tanıyacak, tanıdıkça lüzumlu olanı kavrayacağız. Elinizdeki kitap, işte bu ilk adımı atmak ve dünya Türklerini, birbirini okur hale getirmek için yazıldı. -Ahmet B. ERCİLASUN, 26.11.1990 (Sunuştan)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.