“Bizler; Kastamonu'da yetişen birer aydın insan olarak yöremize, insanımıza, bölgemize ve ülkemize duyduğumuz sorumluluk ve vefa borcumuzu kısmen de olsa ödeme arzusuyla bir arşiv yolculuğuna, bir tarih yolculuğuna çıktık. Muhteşem tarihimiz ve mirasımızın bugünkü ve gelecek kuşaklara aktarılması için gayret ettik. Hem bizzat okuyucular, hem de araştırmacılar için bir kaynak eser vücuda getirmeye çalıştık. Köklerimize uzanan ince bir yolculuk serüveninde, bir şehrin hafızasını gün ışığına çıkarmaya çalıştık. Sicilli Ahval Defterleri, salname kayıtları, nüfus ve tahrirat kayıtları İrade-i Seniyyeler'de Kastamonu ve ilçelerini aradık. Bulabildiklerimiz, ulaşabildiklerimiz, görebildiklerimiz ve bilebildiklerimizi sizlerle paylaştık. Eksiklerimiz elbette var. Kısıtlı imkânlarımızla biz bu kadar yapabildik. Bizden sonra bu konular da araştırma yapacaklara sadece yol açtık.
Umuyor ve inanıyoruz ki bu yoldan hareketle çok daha geniş çaplı araştırmalar ve çalışmalar yapılacak, çok daha kapsamlı ve doyurucu eserler ortaya çıkacaktır. Kastamonu Üniversitesi'nin akademik insanları, Kastamonu'nun muhteşem mirasını bugüne ve geleceğe taşıma misyonuna sahip çıkacaklar ve bu görevi bihakkın yerine getireceklerdir.”
Eser on bölümden oluşmaktadır:
Kastamonu Sancağı
Kastamonu Sancağında Vakıflar
Salnamelerde ve Arşiv Belgelerinde Kastamonu Vilâyeti
Kastamonulu Önemli Şahsiyetler ve 2. Abdülhamit Dönemindeki Kastamonulu Devlet Memurları
Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşında Kastamonu
Osmanlı-Rus Savaşından İtibaren Kastamonu'dan Verilen Şehitler.
İnebolu İlçemiz
Salnamelerde ve Arşiv Belgelerinde İnebolu
Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşı'nda İnebolu
Ginolu Kazası Temettuat Defterleri
Yazarlarımızın İnebolulu olmaları kitabın İnebolu ağırlıklı olmasına da yansımış. Aşağıdaki satırlar bu duyguyu çok güzel anlatmış:
“Osmanlı Sultanlarının süt anneleri bile Kastamonu'dan gidermiş, Karadeniz'in kıyısındaki İnebolu, Kastamonu eyaletinin dışarıya açılan kapısı ve Dersaadet yani İstanbul ile en çok irtibatı olan iskelelerin başında gelirmiş. O yüzden İstanbul'a sorgusuz sualsiz giriş müsadesi verilmiş. Cihan İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul, İnebolu'dan gelenlere vize uygulamazmış yani. Bugünün OGS' si bulunan araçların transit geçip gittiği gibi…
Zaman denen mefhum, şehirlerin üstünü bir kefen gibi saran, bazen de onlara ince bir cazibe cilası katan, onlara farkındalık kazandıran bir şey, Kastamonu'da zaman uzun süredir parlaklığını kaybetmiş, ama asalet, haşmet ve onurunu kaybetmemiştir.
Aheste adımlarla, yürüdüğümüz cadde ve sokaklarında, bugünden geçmişe uzanan tarih yolculuğunda, sık sık durmak ve mola vermek zorunda hissedersiniz kendinizi. Adım başı gönül ehli ve gönül erenlerini selâmlayan türbelerini ve evliya makamlarını… Kur'an seslerinin yankılandığı kubbeleri, ezan seslerinin gönüllere aktığı bir elif gibi, bir şehadet parmağı gibi göklere uzanan minareleri, gönül iklimlerinden cennet asa bir bahar havası oluşturan medreseleri, tekke ve zaviyeleri, bin yıllık muhteşem medeniyetin en temel taşı olan aile kurumunun asırlar ötesinden bugüne taşınan değerlerinin yaşandığı, yaşatıldığı, beslendiği adeta anıtlaştığı görkemli konaklar karşılar sizi.
Kaynağı kuruyan, musluğu akmayan ama her biri alınteri, el işçiliği, taş ve mermerden yapılmış üzerinde banisinin veya vakıfının ismi yazılı sanat eseri çeşmeleri görürsünüz, biran duraklar bir yudum su içmek isteseniz sonra güzelim hat yazılarını okumaya çalışırsınız ama… okuyamaz, anlayamaz, ecdadınızın ismini öğrenemez ve geçmişinizden, özümüzden, tarihimizden koparılışınıza isyan edersiniz.”
Ferhat Kütüklü ve Kamil TUNOĞLU' nu bu güzel eser için kutluyor, kitabı bütün hemşehrilerime tavsiye ediyorum.
“Bizler; Kastamonu'da yetişen birer aydın insan olarak yöremize, insanımıza, bölgemize ve ülkemize duyduğumuz sorumluluk ve vefa borcumuzu kısmen de olsa ödeme arzusuyla bir arşiv yolculuğuna, bir tarih yolculuğuna çıktık. Muhteşem tarihimiz ve mirasımızın bugünkü ve gelecek kuşaklara aktarılması için gayret ettik. Hem bizzat okuyucular, hem de araştırmacılar için bir kaynak eser vücuda getirmeye çalıştık. Köklerimize uzanan ince bir yolculuk serüveninde, bir şehrin hafızasını gün ışığına çıkarmaya çalıştık. Sicilli Ahval Defterleri, salname kayıtları, nüfus ve tahrirat kayıtları İrade-i Seniyyeler'de Kastamonu ve ilçelerini aradık. Bulabildiklerimiz, ulaşabildiklerimiz, görebildiklerimiz ve bilebildiklerimizi sizlerle paylaştık. Eksiklerimiz elbette var. Kısıtlı imkânlarımızla biz bu kadar yapabildik. Bizden sonra bu konular da araştırma yapacaklara sadece yol açtık.
Umuyor ve inanıyoruz ki bu yoldan hareketle çok daha geniş çaplı araştırmalar ve çalışmalar yapılacak, çok daha kapsamlı ve doyurucu eserler ortaya çıkacaktır. Kastamonu Üniversitesi'nin akademik insanları, Kastamonu'nun muhteşem mirasını bugüne ve geleceğe taşıma misyonuna sahip çıkacaklar ve bu görevi bihakkın yerine getireceklerdir.”
Eser on bölümden oluşmaktadır:
Kastamonu Sancağı
Kastamonu Sancağında Vakıflar
Salnamelerde ve Arşiv Belgelerinde Kastamonu Vilâyeti
Kastamonulu Önemli Şahsiyetler ve 2. Abdülhamit Dönemindeki Kastamonulu Devlet Memurları
Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşında Kastamonu
Osmanlı-Rus Savaşından İtibaren Kastamonu'dan Verilen Şehitler.
İnebolu İlçemiz
Salnamelerde ve Arşiv Belgelerinde İnebolu
Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşı'nda İnebolu
Ginolu Kazası Temettuat Defterleri
Yazarlarımızın İnebolulu olmaları kitabın İnebolu ağırlıklı olmasına da yansımış. Aşağıdaki satırlar bu duyguyu çok güzel anlatmış:
“Osmanlı Sultanlarının süt anneleri bile Kastamonu'dan gidermiş, Karadeniz'in kıyısındaki İnebolu, Kastamonu eyaletinin dışarıya açılan kapısı ve Dersaadet yani İstanbul ile en çok irtibatı olan iskelelerin başında gelirmiş. O yüzden İstanbul'a sorgusuz sualsiz giriş müsadesi verilmiş. Cihan İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul, İnebolu'dan gelenlere vize uygulamazmış yani. Bugünün OGS' si bulunan araçların transit geçip gittiği gibi…
Zaman denen mefhum, şehirlerin üstünü bir kefen gibi saran, bazen de onlara ince bir cazibe cilası katan, onlara farkındalık kazandıran bir şey, Kastamonu'da zaman uzun süredir parlaklığını kaybetmiş, ama asalet, haşmet ve onurunu kaybetmemiştir.
Aheste adımlarla, yürüdüğümüz cadde ve sokaklarında, bugünden geçmişe uzanan tarih yolculuğunda, sık sık durmak ve mola vermek zorunda hissedersiniz kendinizi. Adım başı gönül ehli ve gönül erenlerini selâmlayan türbelerini ve evliya makamlarını… Kur'an seslerinin yankılandığı kubbeleri, ezan seslerinin gönüllere aktığı bir elif gibi, bir şehadet parmağı gibi göklere uzanan minareleri, gönül iklimlerinden cennet asa bir bahar havası oluşturan medreseleri, tekke ve zaviyeleri, bin yıllık muhteşem medeniyetin en temel taşı olan aile kurumunun asırlar ötesinden bugüne taşınan değerlerinin yaşandığı, yaşatıldığı, beslendiği adeta anıtlaştığı görkemli konaklar karşılar sizi.
Kaynağı kuruyan, musluğu akmayan ama her biri alınteri, el işçiliği, taş ve mermerden yapılmış üzerinde banisinin veya vakıfının ismi yazılı sanat eseri çeşmeleri görürsünüz, biran duraklar bir yudum su içmek isteseniz sonra güzelim hat yazılarını okumaya çalışırsınız ama… okuyamaz, anlayamaz, ecdadınızın ismini öğrenemez ve geçmişinizden, özümüzden, tarihimizden koparılışınıza isyan edersiniz.”
Ferhat Kütüklü ve Kamil TUNOĞLU' nu bu güzel eser için kutluyor, kitabı bütün hemşehrilerime tavsiye ediyorum.