Anadolu'nun kuzeybatısında küçük bir uç beyliği iken üç kıtaya hükmeden büyük bir imparatorluk haline gelmeyi başarabilmiş olan Osmanlı Devleti Türk kültürel belleğinde derin izler bırakmıştır. Bu bellekte, Osmanlı Devleti'nin kuruluş coğrafyası Bilecik/Söğüt olarak yer almaktadır. Bilecik, bilhassa bu devletin kuruluşunda etkili olmuş sadece tarihi değil, aynı zamanda kültürel boyutları da olan şahsiyet ve olayların hatırlanmasında ön plana çıkan bir kültürel miras ve bellek mekânıdır. Ancak bu devlet ve onun kuruluş coğrafyası, bu zamana dek daha çok “tarihsel gerçeklik” boyutlarıyla ele alınmış ve bu devlet hakkında bilgiler veren tarihî eserlerdeki mitik bilgiler daha ziyade “masal” veya “uydurma” olarak nitelendirilmiş, dolayısıyla bir bakıma hak ettiği değeri görememiştir. Meselenin göz ardı edilen veya dışlanan bu boyutunun Türk kültürel mirası ve belleği açısından ne derece önem arz eden bir nitelikte oluşu hakkıyla fark edilememiştir.
Dolayısıyla bu çalışma, “kuruluşun ve kurtuluşun şehri” sloganıyla tanıtılmaya çalışılan Bilecik'in Osmanlı ile olan tarihî ve kültürel ilişkisi adına hazırlanmış mitotarihsel bir kültürel bellek ve imge araştırmasıdır. Bu çalışmada Türk kültürel belleğinin yazılı çıktıları olan bazı Osmanlı kroniklerine nüfuz edilerek tarih ve kültür etkileşimiyle oluşma imkânı bulmuş “Osmanlı Kuruluş Mitosu”nun sahip olduğu kültürel bellek imgeleri anlatılmaya ve gösterilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çalışmada temelde tarihsel gerçekliği ortaya koymak gibi bir amaç güdülmemiştir. Daha geniş bir ifadeyle Osmanlı kroniklerindeki kültür ve tarih etkileşimiyle oluşma imkânı bulmuş mitos ve bu mitosun Bilecik kent kültürüne olan etkilerine dair eleştirel açıklamalar yapılmıştır.