#smrgKİTABEVİ Osmanlı'da Milliyetçiliğin Toplumsal Temelleri -
Batı menşeli yorumlarda, bu toplumsal dönüşümün birçok yönü genellikle ihmal edildi. Karpat, literatüre bir ilk olarak girmiş bu çalışmasında, Osmanlılarla ilgili çalışmaları şekillendirmekte olan dar görüşlülükten uzak durarak, Balkanlar ve Ortadoğu'daki müslim ve gayrimüslim tebaayı genel bir çerçeve içinde ele alıyor ve söz konusu sosyo-politik dönüşümü bir bütün olarak analiz ediyor.
Osmanlı'nın Fenerli Rumları Eflak ve Boğdan'ın yöneticileri olarak ataması Bizans milliyetçiliğinin yolunu nasıl açtı?
Taşrada ayanların güç kazanması ve payitahta meydan okur duruma gelmesi Balkanlardaki bölge halklarının geleceğini hangi yönde etkiledi?
Ortodoks Patrikhanesi'nin Yunan milliyetçiliği karşısındaki tavrı neydi? Yunan isyancılar için aforoz mektubu yazıldı mı?
On dokuzuncu yüzyılda eğitim ve idare alanında yapılan reformlar imparatorluğun son yüzyılını nasıl şekillendirdi?
Türk milli kimliğinin oluşumunda toprağın/vatanın üstlendiği rol ne oldu?
II. Abdülhamid etnik kimliği ve vatan sevgisini İslam'a ve Osmanlı Devleti'ne yönelmiş en büyük tehditler olarak mı gördü?
KİTAPTAN:
Osmanlı idaresi, 1711 yılında, yerel Eflak ve Boğdan yöneticilerini İstanbul Fener semtindeki Rum ailelerle değiştirmek suretiyle kritik bir hata yaptı. İktisadî ve siyasî gücün bir etnik grubun (Fenerli Rum ailelerin) elinde toplanması, dinî kimliklerin yeni bir siyasî bilince dönüşmesi Osmanlı Devleti'nin sosyal ve siyasî tarihinde bir dönüm noktası oldu.
19. yüzyıldaki ayaklanmalarının sebebi, Osmanlı idarî sistemi değil, bu sistemin dağılmış olmasıydı. İmparatorluk yönetimi o kadar etkisiz hale gelmişti ki uzak eyaletlerdeki işleri gözetip denetleyememeye başlamıştı.
on dokuzuncu yüzyılda geçirdikleri evrim ve üstlendikleri siyasî fonksiyonlar açısından, Hilafet ve Ortodoks Patrikhanesi arasında tuhaf bir benzerlik bulunmaktaydı. Her iki kurum da dinin bir gereği olarak değil, tarihsel şartların bir sonucu olarak inkişaf ettiler; biri Ortodoks Hıristiyanların ve diğeri de Müslümanların evrensel dinî bağlılıklarına başvurdular ve etnik özerkçi eğilimleri reddettiler. Her iki kurum bir etnik grubun elindeydi ve bu etnik ulusal grupların milliyetçiliklerinin psikolojik temellerini atmada önemli bir rol oynadılar.
Batı menşeli yorumlarda, bu toplumsal dönüşümün birçok yönü genellikle ihmal edildi. Karpat, literatüre bir ilk olarak girmiş bu çalışmasında, Osmanlılarla ilgili çalışmaları şekillendirmekte olan dar görüşlülükten uzak durarak, Balkanlar ve Ortadoğu'daki müslim ve gayrimüslim tebaayı genel bir çerçeve içinde ele alıyor ve söz konusu sosyo-politik dönüşümü bir bütün olarak analiz ediyor.
Osmanlı'nın Fenerli Rumları Eflak ve Boğdan'ın yöneticileri olarak ataması Bizans milliyetçiliğinin yolunu nasıl açtı?
Taşrada ayanların güç kazanması ve payitahta meydan okur duruma gelmesi Balkanlardaki bölge halklarının geleceğini hangi yönde etkiledi?
Ortodoks Patrikhanesi'nin Yunan milliyetçiliği karşısındaki tavrı neydi? Yunan isyancılar için aforoz mektubu yazıldı mı?
On dokuzuncu yüzyılda eğitim ve idare alanında yapılan reformlar imparatorluğun son yüzyılını nasıl şekillendirdi?
Türk milli kimliğinin oluşumunda toprağın/vatanın üstlendiği rol ne oldu?
II. Abdülhamid etnik kimliği ve vatan sevgisini İslam'a ve Osmanlı Devleti'ne yönelmiş en büyük tehditler olarak mı gördü?
KİTAPTAN:
Osmanlı idaresi, 1711 yılında, yerel Eflak ve Boğdan yöneticilerini İstanbul Fener semtindeki Rum ailelerle değiştirmek suretiyle kritik bir hata yaptı. İktisadî ve siyasî gücün bir etnik grubun (Fenerli Rum ailelerin) elinde toplanması, dinî kimliklerin yeni bir siyasî bilince dönüşmesi Osmanlı Devleti'nin sosyal ve siyasî tarihinde bir dönüm noktası oldu.
19. yüzyıldaki ayaklanmalarının sebebi, Osmanlı idarî sistemi değil, bu sistemin dağılmış olmasıydı. İmparatorluk yönetimi o kadar etkisiz hale gelmişti ki uzak eyaletlerdeki işleri gözetip denetleyememeye başlamıştı.
on dokuzuncu yüzyılda geçirdikleri evrim ve üstlendikleri siyasî fonksiyonlar açısından, Hilafet ve Ortodoks Patrikhanesi arasında tuhaf bir benzerlik bulunmaktaydı. Her iki kurum da dinin bir gereği olarak değil, tarihsel şartların bir sonucu olarak inkişaf ettiler; biri Ortodoks Hıristiyanların ve diğeri de Müslümanların evrensel dinî bağlılıklarına başvurdular ve etnik özerkçi eğilimleri reddettiler. Her iki kurum bir etnik grubun elindeydi ve bu etnik ulusal grupların milliyetçiliklerinin psikolojik temellerini atmada önemli bir rol oynadılar.