#smrgKİTABEVİ Osmanlılar ve Ölüm: Süreklilikler ve Değişimler -
Ölüyü getirip olduğu gibi, apaçık kalmış gözleriyle yatağa yatırdılar, üstüne de gene işlemeli sakız gibi apak, yoğun bir sabun kokusuyla, yabanelması kokusu yayılan geniş bir çarşaf örttüler. Ölünün başı, açık gözleriyle dışarda kaldı. Yöreye kaygısız bakar gibiydi. Önce Telli Hatun geldi ölünün sağına geçip oturdu, arkadan Yeşil Anşa Hatun geldi, onun yanına çöktü. Sonra arkasından öteki kadınlar geldiler ölünün yöresine fırdolayı oturdular. Büyük sofa kadınlarla ağzına kadar doldu. Beyaz başörtüler üst üsteydi. Önce Telli Hatun elindeki ak mendili sallayarak, ‘bu mendil İsmail Ağa'nındı', diye uzun bir çığlık koyverdi. Sonra oradaki bütün kadınlar çığlığa katılıp birden sustular. Her kadının elinde de İsmail Ağa'nın bir şeysi vardı: mendilleri, kuşağı, çorapları, gömlekleri, tabancaları, hançerleri, tespihleri, sigara ağızlıkları. Telli Hatun ağıdını çok aşağıdan aldı. ‘Niçin geldin', diyordu, ‘bu Çukurova'ya, bu yangına, bu yalıma? Dağların kartalı bu çöl ovada yaşayabilir mi?' diyordu. Ve birden kesti, bekledi. Gözlerinden siyim siyim yaş akıyordu. O keser kesmez de oradaki bütün kadınlar hep bir ağızdan çığlığa, ağıda, türküye benzer uzun bir ağlama koyverdiler. Onların ağlaması kesilince Telli Hatun önce yavaştan, aşağıdan sonra birden uzayan, ta karşı ovadan duyulan ağıdına gene başladı, bitirdi."
Ölüyü getirip olduğu gibi, apaçık kalmış gözleriyle yatağa yatırdılar, üstüne de gene işlemeli sakız gibi apak, yoğun bir sabun kokusuyla, yabanelması kokusu yayılan geniş bir çarşaf örttüler. Ölünün başı, açık gözleriyle dışarda kaldı. Yöreye kaygısız bakar gibiydi. Önce Telli Hatun geldi ölünün sağına geçip oturdu, arkadan Yeşil Anşa Hatun geldi, onun yanına çöktü. Sonra arkasından öteki kadınlar geldiler ölünün yöresine fırdolayı oturdular. Büyük sofa kadınlarla ağzına kadar doldu. Beyaz başörtüler üst üsteydi. Önce Telli Hatun elindeki ak mendili sallayarak, ‘bu mendil İsmail Ağa'nındı', diye uzun bir çığlık koyverdi. Sonra oradaki bütün kadınlar çığlığa katılıp birden sustular. Her kadının elinde de İsmail Ağa'nın bir şeysi vardı: mendilleri, kuşağı, çorapları, gömlekleri, tabancaları, hançerleri, tespihleri, sigara ağızlıkları. Telli Hatun ağıdını çok aşağıdan aldı. ‘Niçin geldin', diyordu, ‘bu Çukurova'ya, bu yangına, bu yalıma? Dağların kartalı bu çöl ovada yaşayabilir mi?' diyordu. Ve birden kesti, bekledi. Gözlerinden siyim siyim yaş akıyordu. O keser kesmez de oradaki bütün kadınlar hep bir ağızdan çığlığa, ağıda, türküye benzer uzun bir ağlama koyverdiler. Onların ağlaması kesilince Telli Hatun önce yavaştan, aşağıdan sonra birden uzayan, ta karşı ovadan duyulan ağıdına gene başladı, bitirdi."