#smrgKİTABEVİ Pervaneyle Yaren -

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Dizi Adı:
Şiir Dizisi
ISBN-10:
9789944610544
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Cilt:
Amerikan Cilt
Stok Kodu:
1199156463
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
144 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2013
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
85,20
Havale/EFT ile: 82,64
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199156463
542617
Pervaneyle Yaren -
Pervaneyle Yaren - #smrgKİTABEVİ
85.20
Yanmak… Llorona… Proust'un hülyalı gözleri… boş yataklar… renkli saksı… Samatya sahili.. Ritsos… .Ankara treni… Sète'te bir akşam… peynir tabağı… Büyükada… sohbet muhabbet… akşamın tunç yelesi… sedef toka… Milliyet bürosu… Fatsa'ya gidecektik… kibrit yüzlü Nabokov… Doğu'ydu işte… Tanrı'nın kırık parmakları… renkli gözlükler… gettoda ikindi… mavi kuşlu kartlar… ÖYLE GÜLME… Rumca resmim… ıslak lambalar… kesik… 2004, Bayrampaşa… pek nadir kahkahan… yaldızı uzun… ismindeki çiçek… faşizmin sinsi yalanı… işbirlikçi akasya… diyar-ı bekir… yüzbaşı… Amerikan malı… beş nolu… hela aralığı… kapalı tribün… Turgut Uyar… işçi Hamdullah Uysal… pilavın buğusu… ey ölüm sözcüğü… köy dernekleri… İşhanları… sağcı şairler… Arkadaşım öldüydü… taksitle krediler… İzmir ikindisi Hüseyin Peker… Ahmet Erhan dize ormanı… unutkanlıklardan inciler… ÖYLE GÜLME… öp beni Nar… hiçlik, boşluk, yara filan… dalgalı kurlar… asmanın huysuzluğu… yaman zorcu… Amerika'yı bombalıyoruz… çan diyorlar… haç kırığı… uzakta Müslüman… Nerudova… sait ile faik arası… bakanlıklar… yazmaları Aristidesi'in… verilir hükmü!.. Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun… ÖYLE GÜLME… kör Homeros… mesut diye… aşk ile avare… eskiden lokumlar… mor papyonlu… satır çizgileri… mavi hırka… sarı düğme… leylaklikörü… aruzdu dudakların… Güz, 1999 – Tarabya… lavanta kolonyası… Selanikli… postacılar suçsuzdur… özledi Mecnun… sen de güzelsin… Hanımefendi Sokak… diyelim Fikret… oğlun şair… Kadıköylü Hulki… kırık Ermenice… Onnik Caymazyan… Dimitri'nin gözleri… Chopin'den kuşlar… Bahar, 2002 – Kavaklı… menekşe sapı… ÖYLE GÜLME… kumaşlar masum… Grundig teyplerde… garba düşmek yavrum… izmir oyası… ve bu çağ… incesazda peçeteyle… Tanpınar'ın sıtması… yoksul mantolar… 11- Fen A… sıradan günleriniz… Olimpos Gazozu… kader örücüler… gitmiş olacak… yağmalanan evdi… ah zeytin ah kızım… yani sen. ÖYLE GÜLME… yani senin içindi…

Kitap, henüz dosya halindeyken, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun yüzüncü doğum yılı adına konan şiir ödülünü kazanmıştı.

Aynı kitapta, 2005'te, “yine yananlardan”, Behçet Aysan Ödülü'ne layık görülen, şairin ikinci şiir kitabı Bak Hâlâ Çok Güzelsin de bulunuyor.

“Pervaneyle Yaren, Nar'a, ne olursa olsun, bir şeyin nârına yananlara; yanabilenlere, yanmayı bilenlere bir armağan…” diyor Caymaz.

“Şiir hayatımızın çok içinde aslında, hep söylüyorum. Bebekken dinlediğimiz ninnilerden, adları bizimkiyle kafiyeli kardeşlerimize dek hücrelerimize işlemiş bir şey var. Bu toprağın havasında, suyunda, belki ta hemşerimiz Homeros'tan bu yana üflenmiş bir ruh.

İşi budur bu arkadaşın, dolanır orada burada şiir. Kimisi Yenibosna'ya, şehrin çıkışındaki sanayi sitelerine, yapayalnız toplu konutlara kadar gider; kimisi Beyoğlu'ndan, Cihangir'den çıkamaz; kimisi evinden, oturduğu yerden Paris'e, Marais'e uzanır; kiminin işi eski zamanlardadır hep, gözü görmez bugünü... Ama dolanır şiir.” Onu en son kanlı canlı, kaleme kâğıda ve hatta duvara bürünmüş halde Gezi Parkı'nda gördüğünü söylüyor Caymaz: “İsmet Özel'den Turgut Uyar'a, hatta Füruğ'a kadar donanmış duvarlardaki mısralar. Hiç tanımadığım biri de bir yere tükenmez kalemle, küçücük harflerle “deniz sakin, ağaç sancılı” yazmıştı. En sevdiklerimden biri de Hasan Hüseyin'in nefis kitabı Acıyı Bal Eyledik'ten mülhem, “biberi bal eyledik, meydanları dar eyledik” sloganıydı. Akaretler'de bir elektrik panosunun üzerinde de “bizim dengemizi bozmayınız” görülmüştür tarafımdan. Turgut Uyar da göreydi onu keşke...”

Bu anlamda Gezi'yi çok önemsediğinin altını çiziyor: “Bir şeyi yeniden hatırladık galiba orada. Birlikte bir şey yapmanın güzelliğini. Camus, Veba'da, “tek başına mutlu olmak ayıp bir şeydir” gibi bir cümle eder. Üstelik Gezi, cesaretin bulaşıcı bir şey olduğunu gösterdi yeniden. Gezi, asıl şiirin sokakta olduğunu anlattı anlayana. Yoksa kitaplar az satıyormuş, şiir de pek okunmuyormuş, aman efendim edebiyat ölüyormuş da cenazesini kim kaldıracakmış, hiç dert değil; bu mevzular bürolarda, meyhanelerde, edebiyat meclislerinde falan konuşulur ancak. Bunların dışındadır şiir.

Birileri kirası üç dört kişi tarafından paylaşılan öğrenci odalarında, vizelere çalışırken arada; yer bulamadığı için sinemalarda sevişenlerin çantalarında; çay bahçelerinde masanın üzerinde hızla kayan çay tabaklarının yanında; yol kenarlarına konuşlandırılmış alışveriş merkezlerinin üst katlarında, bir yerlerden iyilik bekleyen, poşet çaya beş lira vermek zorunda bırakılan, pazar günleri gidecek başka yeri olmayan yoksulların yanında; kuş sesleri gibi dağılan okul çıkışlarında; kışın iki dakika içinde birdenbire akşam çökünce yalnız kaldığımız yerde; şehre güz gelirken vapurda bilerek ya da bilmeyerek hep şiirdir elimizden tutan. Necatigil, bir sıcaklık arar ellerimiz diyordu. Melih Cevdet güvercini, pencerede kopan alkış diye tanımlıyordu...”

Şair Onur Caymaz, “Pervaneyle Yaren, tam da buradan başlıyor işte söz almaya. Hayatta ne varsa içine almaya çalışıyor... Sokakları, sular altına gömülen Allianoi'yi, geçip giden, çoktan unuttuğumuz Tekel direnişini, aşkları, eylülü, Diyarbakır'ı; kısacası hayatta ne varsa onu...” diyor ve nice zamandır yapmaya çabaladığı sanatın, hayatı taklit etmeye devam ettiğini yineliyor.

Yanmak… Llorona… Proust'un hülyalı gözleri… boş yataklar… renkli saksı… Samatya sahili.. Ritsos… .Ankara treni… Sète'te bir akşam… peynir tabağı… Büyükada… sohbet muhabbet… akşamın tunç yelesi… sedef toka… Milliyet bürosu… Fatsa'ya gidecektik… kibrit yüzlü Nabokov… Doğu'ydu işte… Tanrı'nın kırık parmakları… renkli gözlükler… gettoda ikindi… mavi kuşlu kartlar… ÖYLE GÜLME… Rumca resmim… ıslak lambalar… kesik… 2004, Bayrampaşa… pek nadir kahkahan… yaldızı uzun… ismindeki çiçek… faşizmin sinsi yalanı… işbirlikçi akasya… diyar-ı bekir… yüzbaşı… Amerikan malı… beş nolu… hela aralığı… kapalı tribün… Turgut Uyar… işçi Hamdullah Uysal… pilavın buğusu… ey ölüm sözcüğü… köy dernekleri… İşhanları… sağcı şairler… Arkadaşım öldüydü… taksitle krediler… İzmir ikindisi Hüseyin Peker… Ahmet Erhan dize ormanı… unutkanlıklardan inciler… ÖYLE GÜLME… öp beni Nar… hiçlik, boşluk, yara filan… dalgalı kurlar… asmanın huysuzluğu… yaman zorcu… Amerika'yı bombalıyoruz… çan diyorlar… haç kırığı… uzakta Müslüman… Nerudova… sait ile faik arası… bakanlıklar… yazmaları Aristidesi'in… verilir hükmü!.. Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun… ÖYLE GÜLME… kör Homeros… mesut diye… aşk ile avare… eskiden lokumlar… mor papyonlu… satır çizgileri… mavi hırka… sarı düğme… leylaklikörü… aruzdu dudakların… Güz, 1999 – Tarabya… lavanta kolonyası… Selanikli… postacılar suçsuzdur… özledi Mecnun… sen de güzelsin… Hanımefendi Sokak… diyelim Fikret… oğlun şair… Kadıköylü Hulki… kırık Ermenice… Onnik Caymazyan… Dimitri'nin gözleri… Chopin'den kuşlar… Bahar, 2002 – Kavaklı… menekşe sapı… ÖYLE GÜLME… kumaşlar masum… Grundig teyplerde… garba düşmek yavrum… izmir oyası… ve bu çağ… incesazda peçeteyle… Tanpınar'ın sıtması… yoksul mantolar… 11- Fen A… sıradan günleriniz… Olimpos Gazozu… kader örücüler… gitmiş olacak… yağmalanan evdi… ah zeytin ah kızım… yani sen. ÖYLE GÜLME… yani senin içindi…

Kitap, henüz dosya halindeyken, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun yüzüncü doğum yılı adına konan şiir ödülünü kazanmıştı.

Aynı kitapta, 2005'te, “yine yananlardan”, Behçet Aysan Ödülü'ne layık görülen, şairin ikinci şiir kitabı Bak Hâlâ Çok Güzelsin de bulunuyor.

“Pervaneyle Yaren, Nar'a, ne olursa olsun, bir şeyin nârına yananlara; yanabilenlere, yanmayı bilenlere bir armağan…” diyor Caymaz.

“Şiir hayatımızın çok içinde aslında, hep söylüyorum. Bebekken dinlediğimiz ninnilerden, adları bizimkiyle kafiyeli kardeşlerimize dek hücrelerimize işlemiş bir şey var. Bu toprağın havasında, suyunda, belki ta hemşerimiz Homeros'tan bu yana üflenmiş bir ruh.

İşi budur bu arkadaşın, dolanır orada burada şiir. Kimisi Yenibosna'ya, şehrin çıkışındaki sanayi sitelerine, yapayalnız toplu konutlara kadar gider; kimisi Beyoğlu'ndan, Cihangir'den çıkamaz; kimisi evinden, oturduğu yerden Paris'e, Marais'e uzanır; kiminin işi eski zamanlardadır hep, gözü görmez bugünü... Ama dolanır şiir.” Onu en son kanlı canlı, kaleme kâğıda ve hatta duvara bürünmüş halde Gezi Parkı'nda gördüğünü söylüyor Caymaz: “İsmet Özel'den Turgut Uyar'a, hatta Füruğ'a kadar donanmış duvarlardaki mısralar. Hiç tanımadığım biri de bir yere tükenmez kalemle, küçücük harflerle “deniz sakin, ağaç sancılı” yazmıştı. En sevdiklerimden biri de Hasan Hüseyin'in nefis kitabı Acıyı Bal Eyledik'ten mülhem, “biberi bal eyledik, meydanları dar eyledik” sloganıydı. Akaretler'de bir elektrik panosunun üzerinde de “bizim dengemizi bozmayınız” görülmüştür tarafımdan. Turgut Uyar da göreydi onu keşke...”

Bu anlamda Gezi'yi çok önemsediğinin altını çiziyor: “Bir şeyi yeniden hatırladık galiba orada. Birlikte bir şey yapmanın güzelliğini. Camus, Veba'da, “tek başına mutlu olmak ayıp bir şeydir” gibi bir cümle eder. Üstelik Gezi, cesaretin bulaşıcı bir şey olduğunu gösterdi yeniden. Gezi, asıl şiirin sokakta olduğunu anlattı anlayana. Yoksa kitaplar az satıyormuş, şiir de pek okunmuyormuş, aman efendim edebiyat ölüyormuş da cenazesini kim kaldıracakmış, hiç dert değil; bu mevzular bürolarda, meyhanelerde, edebiyat meclislerinde falan konuşulur ancak. Bunların dışındadır şiir.

Birileri kirası üç dört kişi tarafından paylaşılan öğrenci odalarında, vizelere çalışırken arada; yer bulamadığı için sinemalarda sevişenlerin çantalarında; çay bahçelerinde masanın üzerinde hızla kayan çay tabaklarının yanında; yol kenarlarına konuşlandırılmış alışveriş merkezlerinin üst katlarında, bir yerlerden iyilik bekleyen, poşet çaya beş lira vermek zorunda bırakılan, pazar günleri gidecek başka yeri olmayan yoksulların yanında; kuş sesleri gibi dağılan okul çıkışlarında; kışın iki dakika içinde birdenbire akşam çökünce yalnız kaldığımız yerde; şehre güz gelirken vapurda bilerek ya da bilmeyerek hep şiirdir elimizden tutan. Necatigil, bir sıcaklık arar ellerimiz diyordu. Melih Cevdet güvercini, pencerede kopan alkış diye tanımlıyordu...”

Şair Onur Caymaz, “Pervaneyle Yaren, tam da buradan başlıyor işte söz almaya. Hayatta ne varsa içine almaya çalışıyor... Sokakları, sular altına gömülen Allianoi'yi, geçip giden, çoktan unuttuğumuz Tekel direnişini, aşkları, eylülü, Diyarbakır'ı; kısacası hayatta ne varsa onu...” diyor ve nice zamandır yapmaya çabaladığı sanatın, hayatı taklit etmeye devam ettiğini yineliyor.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat