Bunu görüyor musunuz? Yaklaşın, kentliler. Buna kol saati denir. Bunu Köstebek mağarasından getirdim. Dinleyin. Bu işaretlere sayı deniyor. Şu dar metal şeridin nasıl da bir uyum dairesinin etrafında döndüğünü fark ettiniz mi? Bu, zamandır. Dokunmaktan korkmayın. Sihri yeniden canlandırılamaz. Ne amaca mı hizmet ediyordu? Bir evren yaratmıştı! Kenarlardaki sayıları inceleyin... Bunlar harikalar çünkü bir zamanlar dünyanın yapısını temsil ediyorlardı. Bir zamanlar bunun biçiminde modellenmiş koca bir evren vardı...
Kentlileri nasıl rahatsız etmiş olduğunu şimdi anladın mı? Platon: Çocuklara yolculuğumu birkez dahi anlatmadım. Onları sadece soru sormaya ve cevapları aralarında tartışmaya çağırdım. Yine o meşhur yolculuğunun bahsini açıyorsun. O halde kendi sorularımızı sormamıza izin var mı? Farz edelim ki Köstebek sakinlerinin önünde durup onlara karanlık ve küçük bir dünyada yaşadıklarını bildirdin? Bir mağarada hapis olduklarını. Sence seni alkışlayıp şükranlarını mı sunarlardı? Bu haberi verdiğin için minnettar olacaklarını mı düşünüyorsun? Hayır. Seni ahmak addedip küçümser ya da sahtekar addedip mahkum ederlerdi.
Demek doğmamışlar şehrini duydunuz. Fakat nerede olduğunu bilmiyorsunuz. Hepimizin gelmiş olduğu şehirdir fakat yeri ilginizi çekmiyor. Varlığınızın derin huzurunu bozabilir. Böyle mi deniyor? Evet mi? Varlığın derin huzuru.