Daha gözü pek, daha müdanasız, daha sert metinler.
Bir yandan mırıl mırıl konuştuğunu sandığımız karakterler, öte yandan bize karanlık taraflarımızı gösteren, hatırlatan kahramanlar. İlk kitabından aşina olduğumuz karşıtlıklarla beraber:
Safdil bir hüzün, neşeli alınganlık...
“Kalk. Ayağa kalk. Kendime böyle emir veriyorum. Yürü. İleri yürü. Çök. Kalk. Çök sırtını dik tutarak, kalk. Unutmak için sürekli bunları yap. Ya da benzerlerini yap. Yemek ye şimdi, diyorum. İçini doldur. Midenden göğsüne, hani o boşluğu hissettiğin yere bir kanal vardır da yediklerinden vitaminler, iyilikler, güçler kuvvetler, tahayyüller ve teselliler, orayı doldurabilecek herhangi bir şeyler, umutlar ve proteinler, toz olur uçuşur boşluğuna doluşur, bir de bakmışsın sofradan kalkarken artık, o var. Var olmasa bile yokluğu yok en azından.”
Kentlilerin de hakiki dertleri, tasaları, neşeleri, acıları vardır. Özyürek, işte buradan konuşuyor.
Poz, edebiyatımızın taptaze özgün seslerinden birinden, müthiş bir jest!
Daha gözü pek, daha müdanasız, daha sert metinler.
Bir yandan mırıl mırıl konuştuğunu sandığımız karakterler, öte yandan bize karanlık taraflarımızı gösteren, hatırlatan kahramanlar. İlk kitabından aşina olduğumuz karşıtlıklarla beraber:
Safdil bir hüzün, neşeli alınganlık...
“Kalk. Ayağa kalk. Kendime böyle emir veriyorum. Yürü. İleri yürü. Çök. Kalk. Çök sırtını dik tutarak, kalk. Unutmak için sürekli bunları yap. Ya da benzerlerini yap. Yemek ye şimdi, diyorum. İçini doldur. Midenden göğsüne, hani o boşluğu hissettiğin yere bir kanal vardır da yediklerinden vitaminler, iyilikler, güçler kuvvetler, tahayyüller ve teselliler, orayı doldurabilecek herhangi bir şeyler, umutlar ve proteinler, toz olur uçuşur boşluğuna doluşur, bir de bakmışsın sofradan kalkarken artık, o var. Var olmasa bile yokluğu yok en azından.”
Kentlilerin de hakiki dertleri, tasaları, neşeleri, acıları vardır. Özyürek, işte buradan konuşuyor.
Poz, edebiyatımızın taptaze özgün seslerinden birinden, müthiş bir jest!