Bu kitabında Mehmet Altan, adına Ergenekon denilen çeteci yapılanmayı ve ana aktörlerini sorguluyor. “Puslu Demokrasi”nin karanlık sokaklarında ilerlemek isteyenlere güvenli bir yol haritası sunuyor.
İşte bu yol haritasından bazı işaret taşları:
Cumhuriyet'in ilanı ile iktidar Osmanlı Hanedanının elinden alındı. Ama halka devredilmedi. Bu yüzden Türkiye tam ve gerçek bir hukuk devleti olamadı.
Orduda eskiden beri devam eden gelenek, hukuksuzluğun kralını gerçekleştirdikten sonra hukuku gündeme getirenlere “höt” diye bağırmak oldu.
Sermaye ve burjuvazi, askeriye söz konusu olunca dut yemiş bülbüle döndü, ödlekleşti.
Ankara'nın egemenleri halkın işsiz, yoksul olduğunu duymak yerine “İrtica Geliyor!” yaygarasıyla eski ezberlerini her fırsatta tekrarladılar. Böylece laiklik, benzeri görülmedik bir şekilde, solun yerine ikame edilmeye çalışıldı.
“İstanbul Dükalığı”nın dilinden düşürmediği şeriat korkusunun temelinde, aslında Anadolu sermayesinin gittikçe iktidara uzanan palazlanması vardı.
Bu asılsız korku Türkiye'deki solu tam bir ucube haline getirdi.
Cumhuriyet'in 86. yılında “Askerî Cumhuriyet'in” sonuna gelindi. Önümüzde duran tek çözüm Türkiye'yi gerçek anlamda demokratikleştirmek. Bu başarıldığı takdirde ortada ne türban sorunu kalır, ne de Kürt meselesi.
“Kürtlerle Türkler etle tırnak gibidir” lafı sözde kalmamalı, hukuka da yansıtılmalı.Din, dil, ırk ve mezhep farklılıkları korku nedeni olmamalı.
Vatandaşını teröristlerden koruyamayan bir devlet ile askerini koruyamayan bir ordu imajının kaynağı araştırılmalı.
Bu kitabında Mehmet Altan, adına Ergenekon denilen çeteci yapılanmayı ve ana aktörlerini sorguluyor. “Puslu Demokrasi”nin karanlık sokaklarında ilerlemek isteyenlere güvenli bir yol haritası sunuyor.
İşte bu yol haritasından bazı işaret taşları:
Cumhuriyet'in ilanı ile iktidar Osmanlı Hanedanının elinden alındı. Ama halka devredilmedi. Bu yüzden Türkiye tam ve gerçek bir hukuk devleti olamadı.
Orduda eskiden beri devam eden gelenek, hukuksuzluğun kralını gerçekleştirdikten sonra hukuku gündeme getirenlere “höt” diye bağırmak oldu.
Sermaye ve burjuvazi, askeriye söz konusu olunca dut yemiş bülbüle döndü, ödlekleşti.
Ankara'nın egemenleri halkın işsiz, yoksul olduğunu duymak yerine “İrtica Geliyor!” yaygarasıyla eski ezberlerini her fırsatta tekrarladılar. Böylece laiklik, benzeri görülmedik bir şekilde, solun yerine ikame edilmeye çalışıldı.
“İstanbul Dükalığı”nın dilinden düşürmediği şeriat korkusunun temelinde, aslında Anadolu sermayesinin gittikçe iktidara uzanan palazlanması vardı.
Bu asılsız korku Türkiye'deki solu tam bir ucube haline getirdi.
Cumhuriyet'in 86. yılında “Askerî Cumhuriyet'in” sonuna gelindi. Önümüzde duran tek çözüm Türkiye'yi gerçek anlamda demokratikleştirmek. Bu başarıldığı takdirde ortada ne türban sorunu kalır, ne de Kürt meselesi.
“Kürtlerle Türkler etle tırnak gibidir” lafı sözde kalmamalı, hukuka da yansıtılmalı.Din, dil, ırk ve mezhep farklılıkları korku nedeni olmamalı.
Vatandaşını teröristlerden koruyamayan bir devlet ile askerini koruyamayan bir ordu imajının kaynağı araştırılmalı.