Hz. Mevlâna'nın, babasının vefatından sonra Seyyid Burhâneddin Mu-hakkik Tirmizî'nin manevî terbiyesine girmesi gibi, Sultan Veled de, baba-sının Cenâb-ı Hakk'a vuslatının ardından Çelebi Hüsâmeddin'e tâbî olmuş; ancak Çelebi'nin vefatından sonra babasının makamına geçmiştir.
Âşık, ârif, âlim ve kâmil mürşidler vasıtasıyla uzun asırlar boyunca in-sanlığı güzelliğe, iyiliğe, doğruluğa, sevgiye, hoşgörüye, kısaca güzel ahlâka dâvet eden Mevlevîliğin; bunu gerçekleştirecek mekân, düstûr ve icrâ usûllerini mükemmel bir şekilde ortaya koymasında en büyük âmillerden biri şüphesiz hiç Sultan Veled'dir. Onu Ulu Ârif Çelebi ve Dîvâne Mehmed Çelebi gibi mühim şahsiyetler takip eder.
Aşkın gerçek hürriyet olduğunu idrâk eden, merkezinde aşk bulunan, etrafına da dalgalar hâlinde aşkı yayan Hz. Mevlâna'yı en iyi anlayan ve anla-tan Sultan Veled, "Deldiğim inciler o akıp duran deryâdandır (Mesnevî), bu kitap (Rebabnâme) merd-i Hüdâ'nın (Hz.Mevlâna) övgüsü için yazılmıştır." diyerek beslendiği kaynağı açıkça belirtir.
Hakikaten Sultan Veled'in yazdığı eserler incelenir, daha çok dikkatlere sunulur ve istifade edilirse babasının izinde giden büyük bir şahsiyet olduğu hemen anlaşılacaktır.
Sultan Veled, "Eğer aşk ile aşkın gamı olmasaydı, bu kadar güzel sözleri kim söyleyecek ve kim işitecekti." diyerek babasının açtığı aşk şehrâhında yürüyecek, "Rebâbın, Cenâb-ı Hüdâvendigâra mahsus ve âit olduğunu" bilerek eserine rebabla başlayacak ve adını "Rebabnâme" koyacaktır. Rebab'taki iniltiyi ney'e nispetle daha da çoğaltarak...
Konya'da 2 Kasım 1312'de Hakk'a yürüyen Sultan Veled, Hz. Mevlâna'ya karşı duyduğu hürmet, bağlılık ve yolunu geliştirmek için harcadığı büyük gayretin bir mükâfatı olarak babasının kıble tarafına yanına, adeta kucağına tevdî edilir. Bir bakıma baba oğul ney ve rebabla irşad faaliyetlerini bir başka hâlde devam ettirmektedirler.
Sultan Veled'in ve eserlerinin önemini idrakle Rebâbnâme'yi Osmanlı Türkçesi'ne tercüme eden merhum Hakkı Eroğlu'nu rahmet ve minnetle anıyor; günümüz harflerine aktaran sayın Amber Güneysel ile sadeleştirerek yayına hazırlayan sayın İsmail Koçak'a şükranlarımı arz ediyorum. Çalışmadan bizi haberdar ederek eserin basımına vesile olan Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu Müdürü sayın Yrd.Doç.Dr. Rahmi Oruç Güvenç'e teşekkür de benim için îfâsı zevkli bir vazifedir.
Hz. Mevlâna'nın, babasının vefatından sonra Seyyid Burhâneddin Mu-hakkik Tirmizî'nin manevî terbiyesine girmesi gibi, Sultan Veled de, baba-sının Cenâb-ı Hakk'a vuslatının ardından Çelebi Hüsâmeddin'e tâbî olmuş; ancak Çelebi'nin vefatından sonra babasının makamına geçmiştir.
Âşık, ârif, âlim ve kâmil mürşidler vasıtasıyla uzun asırlar boyunca in-sanlığı güzelliğe, iyiliğe, doğruluğa, sevgiye, hoşgörüye, kısaca güzel ahlâka dâvet eden Mevlevîliğin; bunu gerçekleştirecek mekân, düstûr ve icrâ usûllerini mükemmel bir şekilde ortaya koymasında en büyük âmillerden biri şüphesiz hiç Sultan Veled'dir. Onu Ulu Ârif Çelebi ve Dîvâne Mehmed Çelebi gibi mühim şahsiyetler takip eder.
Aşkın gerçek hürriyet olduğunu idrâk eden, merkezinde aşk bulunan, etrafına da dalgalar hâlinde aşkı yayan Hz. Mevlâna'yı en iyi anlayan ve anla-tan Sultan Veled, "Deldiğim inciler o akıp duran deryâdandır (Mesnevî), bu kitap (Rebabnâme) merd-i Hüdâ'nın (Hz.Mevlâna) övgüsü için yazılmıştır." diyerek beslendiği kaynağı açıkça belirtir.
Hakikaten Sultan Veled'in yazdığı eserler incelenir, daha çok dikkatlere sunulur ve istifade edilirse babasının izinde giden büyük bir şahsiyet olduğu hemen anlaşılacaktır.
Sultan Veled, "Eğer aşk ile aşkın gamı olmasaydı, bu kadar güzel sözleri kim söyleyecek ve kim işitecekti." diyerek babasının açtığı aşk şehrâhında yürüyecek, "Rebâbın, Cenâb-ı Hüdâvendigâra mahsus ve âit olduğunu" bilerek eserine rebabla başlayacak ve adını "Rebabnâme" koyacaktır. Rebab'taki iniltiyi ney'e nispetle daha da çoğaltarak...
Konya'da 2 Kasım 1312'de Hakk'a yürüyen Sultan Veled, Hz. Mevlâna'ya karşı duyduğu hürmet, bağlılık ve yolunu geliştirmek için harcadığı büyük gayretin bir mükâfatı olarak babasının kıble tarafına yanına, adeta kucağına tevdî edilir. Bir bakıma baba oğul ney ve rebabla irşad faaliyetlerini bir başka hâlde devam ettirmektedirler.
Sultan Veled'in ve eserlerinin önemini idrakle Rebâbnâme'yi Osmanlı Türkçesi'ne tercüme eden merhum Hakkı Eroğlu'nu rahmet ve minnetle anıyor; günümüz harflerine aktaran sayın Amber Güneysel ile sadeleştirerek yayına hazırlayan sayın İsmail Koçak'a şükranlarımı arz ediyorum. Çalışmadan bizi haberdar ederek eserin basımına vesile olan Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu Müdürü sayın Yrd.Doç.Dr. Rahmi Oruç Güvenç'e teşekkür de benim için îfâsı zevkli bir vazifedir.