Bu gibi örnekleri çoğaltmak pek mümkün. Bir zaman deniz resimleri, bir zaman savaş resimleri moda olur. Aslında bunlar toplum olaylarından kopuk olmadığı için o resmin yapıldığı çağlarda ya savaş olduğuna, yahut denizciliğe önem verildiğine hükmederiz.
Ruhi Bey'in "Atatürk'ü karşılama" tablosunu yalnız teknik bakımdan değerlendirmek yeterli olabilir mi? Denizin dalgalan ile bulutların rüzgarda gidişini görmek, Sarayburnu'ndan Dolmabahçeye doğru denizi dolduran takaları, motorları, vapurları, bunlarla anlatılmak istenen sevinci anlamağa yetmez. Atatürkün İstanbul'a ilk defa geldiğini bilmek, yani toplumun içinde çalkalandığı ruh halini de düşünmek gerekir. Francisco da Goya'nın "3 Mayıs" isimli tablosunda, askerlerin kurşuna dizdiği bir sivil İspanyolu görmek yetmez. Birinci Napolyon'un yaptıklarını bilmek, bunların İspanyol hayatındaki tesirlerini de hesaba katmak, resmin anlaşılması için şarttır. Picasso'nun "La Guernica"sı, 1936 da başlayan İspanyol iç savaşından soyutlanabilir mi? Haydi diyelim, bunların zaten konuları toplum olayları... Bu her resim için geçerli.
Sanatla, resimle toplum olayları arasında böyle bir bağ kurulunca, Türk resminin bugünkü sanat içinde yerini tayin etmek de kolaylaşır. Resim sanatını daima toplum olaylariyle izahederek gerçek değerini daha güzel anlarız. Neden dolayı Türk resminin yeteri kadar gelişemediği, neden dolayı uzun bir duralama devresi geçirdiği, niçin bir türlü orijinal olamadığı, Avrupa sanatından yakasını sıyıramadığı, ancak kendi tarihi köklerine döndükten sonra milli benliğini bulduğu ve tabii bunda da hayli geciktiği daha iyi anlaşılır. Dinin, bilhassa İslâmiyetin resmi yasaklaması efsanesinin iç yüzü, ciddi bir incelemeyle meydana çıkarıldıktan sonradır ki, bizim resim sanatımız bağımsız bir sanat olma yoluna girmiştir.
İşte biz, bu incelememizde, resmimizin resim sanatı içinde yerini tayin ederek ortaya koyduğumuz gerçeği, daima toplumdaki değişme ve gelişmelere paralel olarak göstermek suretiyle mukayeseli bir şekilde ele alıyoruz ve diyoruz ki Türk resmi, tarih çağlarında, XIX.yüzyıla kadar orijinalliğini korumuş, ancak ondan sonra kendisine mahsus çığırından çıkmıştır. Kendini bulması için geçmişteki sanat anlayışına dönmesi gerekir ve bu hareket de başlamış bulunmaktadır. -Zahir GÜVEMLİ (Önsözden)
Bu gibi örnekleri çoğaltmak pek mümkün. Bir zaman deniz resimleri, bir zaman savaş resimleri moda olur. Aslında bunlar toplum olaylarından kopuk olmadığı için o resmin yapıldığı çağlarda ya savaş olduğuna, yahut denizciliğe önem verildiğine hükmederiz.
Ruhi Bey'in "Atatürk'ü karşılama" tablosunu yalnız teknik bakımdan değerlendirmek yeterli olabilir mi? Denizin dalgalan ile bulutların rüzgarda gidişini görmek, Sarayburnu'ndan Dolmabahçeye doğru denizi dolduran takaları, motorları, vapurları, bunlarla anlatılmak istenen sevinci anlamağa yetmez. Atatürkün İstanbul'a ilk defa geldiğini bilmek, yani toplumun içinde çalkalandığı ruh halini de düşünmek gerekir. Francisco da Goya'nın "3 Mayıs" isimli tablosunda, askerlerin kurşuna dizdiği bir sivil İspanyolu görmek yetmez. Birinci Napolyon'un yaptıklarını bilmek, bunların İspanyol hayatındaki tesirlerini de hesaba katmak, resmin anlaşılması için şarttır. Picasso'nun "La Guernica"sı, 1936 da başlayan İspanyol iç savaşından soyutlanabilir mi? Haydi diyelim, bunların zaten konuları toplum olayları... Bu her resim için geçerli.
Sanatla, resimle toplum olayları arasında böyle bir bağ kurulunca, Türk resminin bugünkü sanat içinde yerini tayin etmek de kolaylaşır. Resim sanatını daima toplum olaylariyle izahederek gerçek değerini daha güzel anlarız. Neden dolayı Türk resminin yeteri kadar gelişemediği, neden dolayı uzun bir duralama devresi geçirdiği, niçin bir türlü orijinal olamadığı, Avrupa sanatından yakasını sıyıramadığı, ancak kendi tarihi köklerine döndükten sonra milli benliğini bulduğu ve tabii bunda da hayli geciktiği daha iyi anlaşılır. Dinin, bilhassa İslâmiyetin resmi yasaklaması efsanesinin iç yüzü, ciddi bir incelemeyle meydana çıkarıldıktan sonradır ki, bizim resim sanatımız bağımsız bir sanat olma yoluna girmiştir.
İşte biz, bu incelememizde, resmimizin resim sanatı içinde yerini tayin ederek ortaya koyduğumuz gerçeği, daima toplumdaki değişme ve gelişmelere paralel olarak göstermek suretiyle mukayeseli bir şekilde ele alıyoruz ve diyoruz ki Türk resmi, tarih çağlarında, XIX.yüzyıla kadar orijinalliğini korumuş, ancak ondan sonra kendisine mahsus çığırından çıkmıştır. Kendini bulması için geçmişteki sanat anlayışına dönmesi gerekir ve bu hareket de başlamış bulunmaktadır. -Zahir GÜVEMLİ (Önsözden)