Descartes'ın ölümünden kısa süre önce, 1649'da kaleme aldığı Ruhun Tutkuları, filozofun tasvir ettiği felsefe ağacının dallarına uzanan bir ahlak incelemesidir. Ancak tutkuları mutluluk ve özgürlük için bir engel olarak gören Stoacı geleneğe karşı tutkuları rehabilite eden Descartes'ın yaklaşımı bir ahlakçı tavrı değil modern anlamda söylersek, bir nörofizyoloğun tutumudur. Böylece adeta filozofun vasiyet eseri olan bu çalışmanın ana konusu, ruh ve beden arasındaki biyolojik birliğin oluşturduğu failin insani özelliği, sonra da ahlaki bir bireydir ve Descartes gerçek anlamda bir etik sunmaktan ziyade yönteminin son meyvesi olarak bir "pathos" projesi tasarlar.
Descartes'ın ölümünden kısa süre önce, 1649'da kaleme aldığı Ruhun Tutkuları, filozofun tasvir ettiği felsefe ağacının dallarına uzanan bir ahlak incelemesidir. Ancak tutkuları mutluluk ve özgürlük için bir engel olarak gören Stoacı geleneğe karşı tutkuları rehabilite eden Descartes'ın yaklaşımı bir ahlakçı tavrı değil modern anlamda söylersek, bir nörofizyoloğun tutumudur. Böylece adeta filozofun vasiyet eseri olan bu çalışmanın ana konusu, ruh ve beden arasındaki biyolojik birliğin oluşturduğu failin insani özelliği, sonra da ahlaki bir bireydir ve Descartes gerçek anlamda bir etik sunmaktan ziyade yönteminin son meyvesi olarak bir "pathos" projesi tasarlar.