Yaşayan antropologlar arasında başka disiplinler üzerinde en fazla etki yaratmış isimlerden biridir Mary Douglas. Klasik eseri Saflık ve Tehlike'de yetkin bir örneğini verdiği metodolojisinin en önemli yanı, "ilkel" denen kültürleri ve kendi kültürünü anlamak için ayrı ayrı analiz yöntemleri kullanmayı, o kültürleri "ötekileştirmeyi" reddetmesidir. Önsözde "Bu kitap antropolojinin 1940'lı ve 50'li yıllarda ırkçılığa açtığı savaşta indirdiği gecikmiş bir darbedir," der Douglas. Belki gecikmiş, ama kesinlikle ölümcül bir darbedir bu.
Sömürgeci antropoloji geleneğinin, kendi kültürünü rasyonel ve üstün, diğer kültürleri de içerdikleri "tuhaf" inançlar ve ritüellerden dolayı irrasyonel, çocuk ya da nevrotik görme tavrını entelektüel olarak savunmak bu kitapla birlikte imkânsız hale gelmiştir.
Douglas insanın ritüellere düşkün bir hayvan olduğunu, birtakım sembolik eylemler olmaksızın toplumsal ilişkilerden bahsedilemeyeceğini vurgular. Ona göre antropolog, "zihniyetler"i değil, bu zihniyetleri biçimlendiren örüntüleri, toplumsal örgütlenme tarzlarını karşılaştırmalıdır. Sembolik örüntülerin evrenselliği vurgulanmakla birlikte bunların çeşitli toplumsal bağlamlarda büründüğü farklı ve özgül formlar da araştırılmalıdır. Farklı kültürlerdeki temizlik ve kirlilik inançlarının temelde aynı işlevi, toplum hayatını sembolik bir düzene oturtma işlevini nasıl yerine getirdiği araştırılmaktadır Saflık ve Tehlike'de.
İlk kez yayımlandığı 1966'dan bugüne kırk yıl içinde, ritüeller, sınıflandırma sistemleri ya da kolektif bellek üzerinde çalışan birçok araştırmacıya esin kaynağı olan bu müthiş kitabın Türkçede de benzer bir yaratıcılığı teşvik etmesini umuyoruz.