#smrgSAHAF Sahnenin Dışındakiler - 1973

Kondisyon:
Çok İyi
Basıldığı Matbaa:
Emek Matbaacılık
Dizi Adı:
Türk Edebiyatı - Roman Dizisi
Stok Kodu:
1199023125
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
374 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
1973
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199023125
409221
Sahnenin Dışındakiler -        1973
Sahnenin Dışındakiler - 1973 #smrgSAHAF
0.00
Sahnenin Dışındakiler de ise zaman 1920 yılıdır. Bu yıllar Türk milletinin ölüm kalım savaşı verdiği yıllardır. İstanbul, bu görünümü ile hem sahne, hem sahnenin dışıdır.
Anadolu'yu Tanpınar asıl sahne olarak almıştır. Türk milletinin kurtuluş ümitleri ondadır. İşgal altındaki İstanbul'da ise her şey değişmiştir. Şehir kadar insanlar da yıpranmış, hayat şekilleri, yaşayışları değişmiştir. Bu konuda Tanpınar'ın bütün eserlerinde tekrar ettiği bir temel fikir vardır: Bu " hayat şekillerimiz" yalnız ve yalnız bize özgü olmalıdır.
Bu aynı zamanda coğrafya ile millet arasındaki büyük ilişkidir. Yahya Kemal buna iklim der. İstanbul'u Fatih fethetmiştir. Ancak, Tanpınar için asıl fetih, mimarlarımızla olmuştur. İstanbul camileri, medreseleri, çeşmeleri, vakfiyeleri, hatta mahalleleriyle ancak müslüman Türk İstanbul'dur. Türkün yarattığı medeniyet ile din arasındaki bu ilişkide, Türkün İslamiyeti de kendine özgü üslup içinde uygulayışı vardır. Minarelerin karşılaştırılmasında bile, bu hemen görülür. Tanpınar, bu görüşünü, " Mahur Beste" de, romanın kahramanı Behçet Bey" in babası İsmail Bey aracılığı ile şöyle ortaya koyar:
- . . . Ben Şarka bağlı değilim, eskiye de bağlı değilim : Bu memleketin hayatına bağlıyım. Bu Müslümanlık mıdır, şarklılık mıdır, Türklük müdür? bilmiyorum. Yirmi senedir, okudum Otuz sene kadılıklarda, Fetvahanede çalıştım. Bir tek şey anladım. Kitapla bu hayatın ayrılığı. Sen garpten geri olduğumuzu söylüyorsun, Zaten herkes bunu söylüyor. Fakat ben daha mühim bir şey söyliyeceğim.
Ben hemen etrafımızdaki hayattan geri olduğumuzu söyliyeceğim. Bence ne şark, ne şu, ne bu vardır: etrafımızda gördüğümüz hayat vardır. Bizi yapan bu hayattır. Bütün hususiyetlerimiz oradan gelir. Bu ise kitapta okuduklarımız gibi, bir kere için olup bitivermiş şeylerden değildir. Daima değişen, değiştikçe bizi de değiştiren bir şeydir. . . .
Gene anladım ki, bizim Şark; müslümanlık, şu bu diye tebcil ettiğimiz şeyler, bu toprakta kendi hayatımızla yarattığımız şekillerdir. Bize uluhiyetin çehresini veren Hamdullah'ın yazısı, Itrînin tekbiri, kim olduğunu bilmediğimiz bir işçinin yaptığı mihraptır.
- Dikkat et, halis müslüman gibi düşünmüyorsun Molla Bey.
- Bilakis tam bir müslüman gibi düşünüyorum, fakat mücerret bir müslüman gibi değil de bu şehrin ve etrafında hülasa bu memleketin içinde yaşayan bir müslüman gibi. . . .
Bu müslümanlığın benim de herkes gibi inandığım akideleri vardır. Fakat onların arkasında kendilerini aydınlatan, mânalarını yapan bütün bir hayat vardır. Halk vardır. Asıl sihrini o yapar" , (s. 125)
Tanpınar, burada halkın hayatında yaşama biçiminde somutlaştırdığı bir din anlayışı ile müslümanlığı, medeniyetimizin, kültürümüzün çok geniş bir parçası olarak görmüştür.
Sahnenin Dışındakiler de ise zaman 1920 yılıdır. Bu yıllar Türk milletinin ölüm kalım savaşı verdiği yıllardır. İstanbul, bu görünümü ile hem sahne, hem sahnenin dışıdır.
Anadolu'yu Tanpınar asıl sahne olarak almıştır. Türk milletinin kurtuluş ümitleri ondadır. İşgal altındaki İstanbul'da ise her şey değişmiştir. Şehir kadar insanlar da yıpranmış, hayat şekilleri, yaşayışları değişmiştir. Bu konuda Tanpınar'ın bütün eserlerinde tekrar ettiği bir temel fikir vardır: Bu " hayat şekillerimiz" yalnız ve yalnız bize özgü olmalıdır.
Bu aynı zamanda coğrafya ile millet arasındaki büyük ilişkidir. Yahya Kemal buna iklim der. İstanbul'u Fatih fethetmiştir. Ancak, Tanpınar için asıl fetih, mimarlarımızla olmuştur. İstanbul camileri, medreseleri, çeşmeleri, vakfiyeleri, hatta mahalleleriyle ancak müslüman Türk İstanbul'dur. Türkün yarattığı medeniyet ile din arasındaki bu ilişkide, Türkün İslamiyeti de kendine özgü üslup içinde uygulayışı vardır. Minarelerin karşılaştırılmasında bile, bu hemen görülür. Tanpınar, bu görüşünü, " Mahur Beste" de, romanın kahramanı Behçet Bey" in babası İsmail Bey aracılığı ile şöyle ortaya koyar:
- . . . Ben Şarka bağlı değilim, eskiye de bağlı değilim : Bu memleketin hayatına bağlıyım. Bu Müslümanlık mıdır, şarklılık mıdır, Türklük müdür? bilmiyorum. Yirmi senedir, okudum Otuz sene kadılıklarda, Fetvahanede çalıştım. Bir tek şey anladım. Kitapla bu hayatın ayrılığı. Sen garpten geri olduğumuzu söylüyorsun, Zaten herkes bunu söylüyor. Fakat ben daha mühim bir şey söyliyeceğim.
Ben hemen etrafımızdaki hayattan geri olduğumuzu söyliyeceğim. Bence ne şark, ne şu, ne bu vardır: etrafımızda gördüğümüz hayat vardır. Bizi yapan bu hayattır. Bütün hususiyetlerimiz oradan gelir. Bu ise kitapta okuduklarımız gibi, bir kere için olup bitivermiş şeylerden değildir. Daima değişen, değiştikçe bizi de değiştiren bir şeydir. . . .
Gene anladım ki, bizim Şark; müslümanlık, şu bu diye tebcil ettiğimiz şeyler, bu toprakta kendi hayatımızla yarattığımız şekillerdir. Bize uluhiyetin çehresini veren Hamdullah'ın yazısı, Itrînin tekbiri, kim olduğunu bilmediğimiz bir işçinin yaptığı mihraptır.
- Dikkat et, halis müslüman gibi düşünmüyorsun Molla Bey.
- Bilakis tam bir müslüman gibi düşünüyorum, fakat mücerret bir müslüman gibi değil de bu şehrin ve etrafında hülasa bu memleketin içinde yaşayan bir müslüman gibi. . . .
Bu müslümanlığın benim de herkes gibi inandığım akideleri vardır. Fakat onların arkasında kendilerini aydınlatan, mânalarını yapan bütün bir hayat vardır. Halk vardır. Asıl sihrini o yapar" , (s. 125)
Tanpınar, burada halkın hayatında yaşama biçiminde somutlaştırdığı bir din anlayışı ile müslümanlığı, medeniyetimizin, kültürümüzün çok geniş bir parçası olarak görmüştür.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat