Şairin ve şiirin üç bin yıllık politik geçmişini merak ediyor musunuz? Her ne kadar post modern dönemde şiir değersizleşmiş ve şair görünmezlik pelerinini giymiş olsa da bu kitap, şairlerin görünmezlik pelerinini kaldırmaktadır. Çünkü şair, ilk muktedirdir. İlk Çağ toplumlarında mutlak “muktedir” olan şair, devletli toplumlara geçişle birlikte bu iktidarını kaybetmiştir. Bu kayıpla birlikte şair; sürgünün, zindanın ve idamın nesnesi olmaya başlamıştır. Hatta ve hatta dünya tarihinde en çok sürgün edilenlerin, hapsedilenlerin ve idam edilenlerin ortak paydasının da şiir olduğu söylenebilir.
Neden bütün imparatorlar, en “iyi” şairleri kendi saraylarına çekmeye çalışmışlardır? Neden ilk devlet kurulduğundan beri muktedirler, kendilerini öven şairleri saraylarında misafir ederken muhalif şairleri yağlı urganlara göndermişlerdir? Bu metinde bu iki sorunun ekseninde şairlerin politik hikâyesi anlatılmakta ve klasik siyaset teorisinin şiire ve şaire dair bütün genellemeleri tersine çevrilmektedir. Bu kitabın amacı, şiiri görmezden gelen klasik siyaset teorisinin içinde -şiirle siyasetin bitişik olduğuna dair- şiir lehine büyük bir yankı uyandırmaktır. Çünkü şiir ve şair, devlet başkanlarından (bile) daha politik olmuştur ve olmaya da devam edecek gibi görünmektedir.