1199049243
435239
https://www.simurgkitabevi.com/sanat-kultur-ve-mutfak-antik-ve-ortacag-yemek-kulturu-eski-caglardan-70-yemek-tarifi
Sanat, Kültür ve Mutfak: Antik ve Ortaçağ Yemek Kültürü Eski Çağlardan 70 Yemek Tarifi - #smrgKİTABEVİ
0.00
18. yüzyılın yeme içme ustalarından Jean Anthèlme Brillat-Savarin ünlü bir özdeyişinde şunu söylüyor: “Bana ne yediğini söyle; sana nasıl biri olduğunu söyleyeyim.” Bu bilgece deyişe sözcüğü sözcüğüne uyan ünlü oyuncu Edmund Kean'ın, oynadığı rollere uyan yemekler yediği söylenir: Eğer âşık erkeği oynuyorsa koyun eti, bir katili oynuyorsa sığır eti, bir zorbayı oynuyorsa domuz eti yermiş. Gerçekten de yemek pişirmek ve yemek, yaşamanın gereğinden çok öte bir şeydir. Yediklerimizi tanımlama, hazırlama ve yeme biçimimiz kendimizi toplumsal olarak nasıl ifade ettiğimizi belirler. Barthes'in dediği gibi, “Nedir yiyecek dediğimiz şey? İstatistiksel açıdan ya da besin içeriği açısından çözümlemeye konu yapılan bir ürünler toplamı değil yalnızca. Aynı zamanda bir iletişim sistemi, bir imgeler bütünü, göreneklere, durumlara ve davranış biçimlerine ilişkin bir sözleşme.” İşte bu kitapta Phyllis Pray Bober çağlar boyunca yeme içme sanatına arkeoloji ve sanat tarihinin merceğinden bakıyor. Yıllar önce, ilkçağ sanatı okuttuğu öğrencilerine, Roma Cumhuriyet dönemi heykeltıraşlarının insan başı yontma geleneğini İtalik halklardan aldıklarını, zamanla bu geleneği atıp Yunanlı ustalardan aldıkları dersi özümsediklerini, yani biçemlerinin değiştiğini anlatmak istiyor; bu konuyu tam o dönemde Latin mutfaklarının geçirdiği değişimle koşutluk kurarak anlatırsa, daha kolay kavrayabileceklerini görüyor. Bober, bir arkeolog olarak, arkeolojik kalıntılarının küçücük ayrıntılarını bir zamanlar yaşanmış hayatların kanıtı olarak yorumlamayı öğrenmiş. Bir sanat tarihçisi olarak, insan elinden çıkmış ürünleri kültür göstergeleri olarak yorumlamaya alışkın. Nitekim yemek pişirme işiyle uğraşanların ya da o yemeği tüketenlerin kafalarını ve yüreklerini saran çevreyi araştırmak, onun elinde belirli çağların yeme içmenin işaretler düzenini aydınlatan bir sanat tarihine dönüşüyor. Örneğin Poussin'in resmindeki yapı ve klasik düzen anlayışı, ciddi bir Fransız yemek ikramındaki klasik düzen ve yapı anlayışıyla benzeşiyor. Buna karşılık bir Çin ikramının, inişli çıkışlı bir ezgiyi andırırcasına akışında, parşömen tomarına enlemesine yapılmış bir doğa resminin tomar açıldıkça gözler önüne serilişine benzer bir şey var . Bober tarihöncesinde Anadolu'da, Çatalhöyük'te, Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Roma uygarlıklarında ve geç Gotik çağda neler yenilip içildiğini yemeklerin nasıl hazırlandığını ve sunulduğunu belgelere dayanarak anlatıyor ve okurlarına şöyle sesleniyor: “Gözü kara olun ve erken dönemlerin, kültürlerin yeme içme alışkanlıklarından esinlenin. Yarasın! Okuduklarınızdan da yararlanırsınız, umarım.” Phyllis Pray Bober Bryn Mawr College'da Beşeri Bilimler profesörü ve Rönesans Sanatçıları ve İlkçağ Heykelleri kitabının ortak yazarı
18. yüzyılın yeme içme ustalarından Jean Anthèlme Brillat-Savarin ünlü bir özdeyişinde şunu söylüyor: “Bana ne yediğini söyle; sana nasıl biri olduğunu söyleyeyim.” Bu bilgece deyişe sözcüğü sözcüğüne uyan ünlü oyuncu Edmund Kean'ın, oynadığı rollere uyan yemekler yediği söylenir: Eğer âşık erkeği oynuyorsa koyun eti, bir katili oynuyorsa sığır eti, bir zorbayı oynuyorsa domuz eti yermiş. Gerçekten de yemek pişirmek ve yemek, yaşamanın gereğinden çok öte bir şeydir. Yediklerimizi tanımlama, hazırlama ve yeme biçimimiz kendimizi toplumsal olarak nasıl ifade ettiğimizi belirler. Barthes'in dediği gibi, “Nedir yiyecek dediğimiz şey? İstatistiksel açıdan ya da besin içeriği açısından çözümlemeye konu yapılan bir ürünler toplamı değil yalnızca. Aynı zamanda bir iletişim sistemi, bir imgeler bütünü, göreneklere, durumlara ve davranış biçimlerine ilişkin bir sözleşme.” İşte bu kitapta Phyllis Pray Bober çağlar boyunca yeme içme sanatına arkeoloji ve sanat tarihinin merceğinden bakıyor. Yıllar önce, ilkçağ sanatı okuttuğu öğrencilerine, Roma Cumhuriyet dönemi heykeltıraşlarının insan başı yontma geleneğini İtalik halklardan aldıklarını, zamanla bu geleneği atıp Yunanlı ustalardan aldıkları dersi özümsediklerini, yani biçemlerinin değiştiğini anlatmak istiyor; bu konuyu tam o dönemde Latin mutfaklarının geçirdiği değişimle koşutluk kurarak anlatırsa, daha kolay kavrayabileceklerini görüyor. Bober, bir arkeolog olarak, arkeolojik kalıntılarının küçücük ayrıntılarını bir zamanlar yaşanmış hayatların kanıtı olarak yorumlamayı öğrenmiş. Bir sanat tarihçisi olarak, insan elinden çıkmış ürünleri kültür göstergeleri olarak yorumlamaya alışkın. Nitekim yemek pişirme işiyle uğraşanların ya da o yemeği tüketenlerin kafalarını ve yüreklerini saran çevreyi araştırmak, onun elinde belirli çağların yeme içmenin işaretler düzenini aydınlatan bir sanat tarihine dönüşüyor. Örneğin Poussin'in resmindeki yapı ve klasik düzen anlayışı, ciddi bir Fransız yemek ikramındaki klasik düzen ve yapı anlayışıyla benzeşiyor. Buna karşılık bir Çin ikramının, inişli çıkışlı bir ezgiyi andırırcasına akışında, parşömen tomarına enlemesine yapılmış bir doğa resminin tomar açıldıkça gözler önüne serilişine benzer bir şey var . Bober tarihöncesinde Anadolu'da, Çatalhöyük'te, Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Roma uygarlıklarında ve geç Gotik çağda neler yenilip içildiğini yemeklerin nasıl hazırlandığını ve sunulduğunu belgelere dayanarak anlatıyor ve okurlarına şöyle sesleniyor: “Gözü kara olun ve erken dönemlerin, kültürlerin yeme içme alışkanlıklarından esinlenin. Yarasın! Okuduklarınızdan da yararlanırsınız, umarım.” Phyllis Pray Bober Bryn Mawr College'da Beşeri Bilimler profesörü ve Rönesans Sanatçıları ve İlkçağ Heykelleri kitabının ortak yazarı
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.