“Genç okurlarım, size sesleniyorum. Sarduvan'ı okuyun. İğrenseniz, kokusuna burnunuz dayanmasa da, içinde biraz parfüm ve bir avuç İstanbul kadını bulamasanız da okuyun. Söven, tüküren, sümküren, tutsak olduğumuz birtakım ahlak kurallarını ve garibanlığımızı alnımıza kader olarak yapıştıran geleneklerimizi bir yana itiveren bu insanlar gerçekte biziz. Bunların hepsi bizim dışa vurmaktan korktuğumuz ikinci yüzümüz. Sarduvan Batı karalaması bir roman değil. Hele hele hâlâ alkışa tutulan Montaj-Roman hiç değil. Bu bizim romanımız. İğrensek de, sevsek de sevmesek de bu insanlar biziz.”
Faik Baysal'ın, “Edebiyatımızın insan platformu üzerine kurulan güdümsüz ilk kırsal bölge romanıdır,” diyerek sunduğu Sarduvan; kırsalı, kırsal insanını, yoksulluğu, kandırmacayı ve sürekli sömürülmeye mahkûm olan halkı anlatıyor. Bunu yaparken karakterlere üflediği ruh, bir bakıma insan olmanın rahatsız edici gerçeklerini de gözler önüne seriyor.
Altın bulma hayaliyle Sarduvan'a giden Kavruk, Meram Ağa'nın tarlasındaki su dolabını otuz gün boyunca çevirdiği halde parasını alamaz. Hırsızlıkla suçlandıktan sonra işsizlik ve açlıkla mücadele eder.
Sarduvan'da intikam arayışının peşine düşecek; sıkışmışlığa, çaresizliğe, haksızlığa ve ölüme tanık olacaksınız.