Sarı Kehribar, yazarın, zaman ve mekân ölçeğinde geçmişe bir hafıza yolcuğu... Farklı kültürel köklere kadar, tarihi siyasal boyutlar eşliğinde gidilir. Anlatılan hikâye ise bununla kesişir. Çıkış noktası olan kaza bütün bu yolculuk için sürükleyici bir başlangıç teşkil eder. Arisi'in kullandığı araba Lefkoşa'daki Mnemosyne Nehri'ne yuvarlanır. Yanındaki arkadaşı boğulur. Ancak nehirde cesedi bulunamaz. Sonradan boğulmayıp tuhaf bir biçimde kurtulduğu anlaşılır. Romanın sonuna kadar adı belirtilmeyen bu ‘Arkadaşın' hayal mi, hayalet mi, gerçek mi olduğu tereddüt yaratır. İşinin yazarlık olduğu anlaşın bu belirsiz kişi (Arkadaş) otobiyografik imalar taşır. Aris'in ve ‘Arkadaşın' yakın arkadaşı Rachel, bunun bir trafik kazası değil, Kıbrıs sularında petrol ve doğalgaz aranmasıyla bağlantılı bir suikast olduğu kanısındadır. Doğalgaz arandığını kamufle etmek için Platon'un sözünü ettiği batık Atlantis'in arandığı söylenmektedir. O arada birçok entrika döner, iç içe anlatılarla kaybolmuş hayatların dünyası şekillenir ve suikast şüphelileri listesi de değişir. Polisiye filmleri andıran bir trafik kazası etrafında başlayan araştırma, okuru, sağlam kurgulanmış ve Türk romanı bakımından orijinal karakterlerin dünyasına götürüyor. Arkeolojik kazıyı andıran alt metinlerle bir ülkenin, bölgenin tarihsel ve toplumsal dönüşümünün hikâyesi ortaya çıkıyor. Bireylerin fotoğraflı otobiyografik tarihi üzerinden, Osmanlı ve Levant dünyasının Türk edebiyatında örneğine rastlanmayan resimli tarihine bir belgesel filmi andırır biçimde geçiş yapılıyor. Sinematografik unsuru öne çıkaran görsellik ve üslup bütün kitaba yayılmış. Roman sanatının yeniden tanımlandığı, konumlandığı, kurgulandığı, kendi hakkında daha çok soru sormaya başladığı bir çağda romanın görsel olarak da yeni arayışlara girmesi kaçınılmaz. Özellikle otobiyografik, deneysel, belgesel niteliklere sahip bir romanda görsellik yepyeni bir katman olarak anlatıma eklenecektir. Çok kültürlü, çok dilli, çok karakterli, çok zaman ve mekânlı bir roman olan Sarı Kehribar'da “roman”ın kendisi, bir ortam oluyor ve kendi içerisinde yenilikçi deneysel bir dil yaratıyor.
Sarı Kehribar, yazarın, zaman ve mekân ölçeğinde geçmişe bir hafıza yolcuğu... Farklı kültürel köklere kadar, tarihi siyasal boyutlar eşliğinde gidilir. Anlatılan hikâye ise bununla kesişir. Çıkış noktası olan kaza bütün bu yolculuk için sürükleyici bir başlangıç teşkil eder. Arisi'in kullandığı araba Lefkoşa'daki Mnemosyne Nehri'ne yuvarlanır. Yanındaki arkadaşı boğulur. Ancak nehirde cesedi bulunamaz. Sonradan boğulmayıp tuhaf bir biçimde kurtulduğu anlaşılır. Romanın sonuna kadar adı belirtilmeyen bu ‘Arkadaşın' hayal mi, hayalet mi, gerçek mi olduğu tereddüt yaratır. İşinin yazarlık olduğu anlaşın bu belirsiz kişi (Arkadaş) otobiyografik imalar taşır. Aris'in ve ‘Arkadaşın' yakın arkadaşı Rachel, bunun bir trafik kazası değil, Kıbrıs sularında petrol ve doğalgaz aranmasıyla bağlantılı bir suikast olduğu kanısındadır. Doğalgaz arandığını kamufle etmek için Platon'un sözünü ettiği batık Atlantis'in arandığı söylenmektedir. O arada birçok entrika döner, iç içe anlatılarla kaybolmuş hayatların dünyası şekillenir ve suikast şüphelileri listesi de değişir. Polisiye filmleri andıran bir trafik kazası etrafında başlayan araştırma, okuru, sağlam kurgulanmış ve Türk romanı bakımından orijinal karakterlerin dünyasına götürüyor. Arkeolojik kazıyı andıran alt metinlerle bir ülkenin, bölgenin tarihsel ve toplumsal dönüşümünün hikâyesi ortaya çıkıyor. Bireylerin fotoğraflı otobiyografik tarihi üzerinden, Osmanlı ve Levant dünyasının Türk edebiyatında örneğine rastlanmayan resimli tarihine bir belgesel filmi andırır biçimde geçiş yapılıyor. Sinematografik unsuru öne çıkaran görsellik ve üslup bütün kitaba yayılmış. Roman sanatının yeniden tanımlandığı, konumlandığı, kurgulandığı, kendi hakkında daha çok soru sormaya başladığı bir çağda romanın görsel olarak da yeni arayışlara girmesi kaçınılmaz. Özellikle otobiyografik, deneysel, belgesel niteliklere sahip bir romanda görsellik yepyeni bir katman olarak anlatıma eklenecektir. Çok kültürlü, çok dilli, çok karakterli, çok zaman ve mekânlı bir roman olan Sarı Kehribar'da “roman”ın kendisi, bir ortam oluyor ve kendi içerisinde yenilikçi deneysel bir dil yaratıyor.