Elinizdeki kitap, Cihan Harbi'ni alışılagelmişin dışında hem daha geniş bir zaman aralığında hem de daha geniş bir coğrafyada ele alıyor. Üç büyük imparatorluğun haritadan silinmesine neden olan bu savaşı imparatorluklar savaşı olarak tanımlıyor. Ve bu savaşın, sömürgelerin yalnızca askerî değil, ekonomik ve mali kaynaklarıyla birlikte katılımıyla nasıl bir dünya savaşına dönüştüğünü inceliyor. Savaşın cephe gerisindeki etkileri ve Anadolu'da yaşanan katliam ve mübadeleleri de konuya dahil ediyor. 1911-1923 arasındaki bu büyük savaşın sonuçları, emperyal çöküşlerle birlikte sömürgesizleştirmenin başlaması ve bu yöndeki hareketlerin Wilson'ın “kendi kaderini tayin” hakkıyla yükselmesi; Paris Barış Konferansı'nda bu dağılmış imparatorlukların çözüm çabaları bağlamında tartışılıyor.
Benito Mussolini, Avrupa'nın büyük kara imparatorluklarının dağılması ve deniz imparatorluklarının karşı karşıya kaldığı yeni zorluklara dair şaşırtıcı derecede endişeli göndermesiyle o çok ünlenmiş yorumunu yaptı: Il Popolo d'Italia'ya yazdığı makalede, ne antik Roma'nın çöküşü ne de Napoléon'un yenilgisinin, Avrupa'nın siyasal haritasındaki mevcut değişimler kadar etkili olduğunda ısrar etti. “Tüm yeryüzü sarsılıyor. Bütün kıtalar aynı krizle paramparça oluyor. Bu tufanın etkisiyle sarsılıp titremeyen tek bir kara parçası bile yok. Eski Avrupa'da insanlar yok oluyor, sistemler çöküyor, kurumlar yıkılıyor.” Bir kereliğine de olsa, Mussolini haklıydı.