#smrgSAHAF Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu: Nâzım ve Vera, Moskova'dan İstanbul'a -
TADIMLIK
“çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmi…”
Nâzım Hikmet'in eşi Vera Tulyakova'nın ölümünden birkaç yıl sonra, kızı Anna Stepanova'yla birlikte arşivini inceleme görevini üstlendik. Vera'nın yıllar yılı sakınıp koruduğu bu arşivde çalışmaya başladığımızın ilk günüydü. Anna önce 60'lı yıllardan kalma küçük bir seyahat çantası getirdi. Heyecanla açtık kapağını… Bu, bir seyahat çantasından ziyade, Nâzım Hikmet'in “Saman Sarısı”nda söylediği gibi, “bir gölün dibinde gümüş kakmalı bir sandıktı”.
Bir bir çıktı Nâzım'ın Polonya pasaportu, seyahat, evlilik, ölüm belgeleri, Vera'ya yazdığı şiiri, fotoğraflar ve bazı mektuplar... Bir hayat, bir “koca dünya” açılıvermişti önümüzde!
Arşivi incelemekteki amacımız önceleri, neyin ne olduğunu anlamak ve Türkçe belgeleri belirlemek, tasnif etmekti. Çalışmanın son günlerinde ise Anna Stepanova, bu kez içinde Nâzım'ın giysilerinin özenle saklandığı eski kahverengi bir bavul getirdi. Ve zamanla, su yolunu buldu; bu kataloğu doğuran “Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu...” Nâzım ve Vera, Moskova'dan İstanbul'a sergisinin düşünce yolu açılmış oldu.
* * *
Leipzig'den yazdığı şiirdeki “uzak, büyük, iki şehir”den biri olan İstanbul'a hasreti, ne yazık ki hiç dinmedi Nâzım Hikmet'in, insanlarının ona olan hasreti de...
Bu sergiyle olanaklar elverdiğince, Nâzım Hikmet'in Moskova'daki son yıllarının dünyasını, büyük ustanın insanlarına hasret gittiği İstanbul'da, İstanbullularla buluşturmaya çalıştık. Nâzım Hikmet ve Vera'nın birlikte yaşadığı evde bulunan eşya ve belgelerin sergilenmesi genel ilke olarak kabul edildi. Sergide Vera'nın kullandığı, Nâzım'ın etkisini taşıyan bazı giysi ve eşyalar da yerini aldı. O eşyalar ki, ak yakalı kara paltodaki “kocaman sedef düğmeler” gibi, Nâzım Hikmet'in sanatının da içine girmişti.
Nâzım Hikmet'in evdeki varlığı, 5 Haziran 1963'te toprağa verilmesinden sonra da hep korundu. Bu nedenledir ki, daha yakın tarihli bazı belge ve eşyaların da sergilenmesine karar verildi. Geçmiş yıllarda, Vera Tulyakova'nın armağan ederek kocasının “memleketi”nde, Türkiye'de bulunmasını sağladığı eşya ya da resimlerin bir kısmı da sergiye dahil edildi. Vera'nın Aziz Nesin'le gönderdiği bir bavul dolusu eşyanın akıbeti ise bilinemediğinden, ne yazık ki bunlar, bu serginin dışında kaldı.
Sevgisiz sakınılamayacağı aşikâr olan bu eşyaları sanat tarihi ve tarih bilincinin de etkisiyle koruyan Vera Tulyakova Hikmet'e saygı borcu duyulması gerektiğine inanıyorum. Nâzım Hikmet'le birlikte yaşadıkları evi her ziyaretimde heyecan duydum. Zaman zaman Türkiye'den konukları olurdu; Vera sofrayı hazırlarken evi gezdirme görevini bana devrederdi. “Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu...” Nâzım ve Vera, Moskova'dan İstanbul'a sergisiyle ve bu katalogla, bu görevi başka bir biçimde yerine getiriyor olmaktan yine büyük heyecan duyuyorum.
Sergilenen eşyaları ve belgeleri Türkiye'ye göndererek İstanbul'daki bu buluşmayı sağlayan Nâzım Hikmet'in “Anuşka”sı Anna Stepanova'ya, yalnızca kalbimle değil düşüncemle de minnettarım.
çok şükür, çok şükür bugünü de gördük… - M. Melih Güneş, Aralık 2007, Tiflis, Moskova, İstanbul
TADIMLIK
“çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmi…”
Nâzım Hikmet'in eşi Vera Tulyakova'nın ölümünden birkaç yıl sonra, kızı Anna Stepanova'yla birlikte arşivini inceleme görevini üstlendik. Vera'nın yıllar yılı sakınıp koruduğu bu arşivde çalışmaya başladığımızın ilk günüydü. Anna önce 60'lı yıllardan kalma küçük bir seyahat çantası getirdi. Heyecanla açtık kapağını… Bu, bir seyahat çantasından ziyade, Nâzım Hikmet'in “Saman Sarısı”nda söylediği gibi, “bir gölün dibinde gümüş kakmalı bir sandıktı”.
Bir bir çıktı Nâzım'ın Polonya pasaportu, seyahat, evlilik, ölüm belgeleri, Vera'ya yazdığı şiiri, fotoğraflar ve bazı mektuplar... Bir hayat, bir “koca dünya” açılıvermişti önümüzde!
Arşivi incelemekteki amacımız önceleri, neyin ne olduğunu anlamak ve Türkçe belgeleri belirlemek, tasnif etmekti. Çalışmanın son günlerinde ise Anna Stepanova, bu kez içinde Nâzım'ın giysilerinin özenle saklandığı eski kahverengi bir bavul getirdi. Ve zamanla, su yolunu buldu; bu kataloğu doğuran “Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu...” Nâzım ve Vera, Moskova'dan İstanbul'a sergisinin düşünce yolu açılmış oldu.
* * *
Leipzig'den yazdığı şiirdeki “uzak, büyük, iki şehir”den biri olan İstanbul'a hasreti, ne yazık ki hiç dinmedi Nâzım Hikmet'in, insanlarının ona olan hasreti de...
Bu sergiyle olanaklar elverdiğince, Nâzım Hikmet'in Moskova'daki son yıllarının dünyasını, büyük ustanın insanlarına hasret gittiği İstanbul'da, İstanbullularla buluşturmaya çalıştık. Nâzım Hikmet ve Vera'nın birlikte yaşadığı evde bulunan eşya ve belgelerin sergilenmesi genel ilke olarak kabul edildi. Sergide Vera'nın kullandığı, Nâzım'ın etkisini taşıyan bazı giysi ve eşyalar da yerini aldı. O eşyalar ki, ak yakalı kara paltodaki “kocaman sedef düğmeler” gibi, Nâzım Hikmet'in sanatının da içine girmişti.
Nâzım Hikmet'in evdeki varlığı, 5 Haziran 1963'te toprağa verilmesinden sonra da hep korundu. Bu nedenledir ki, daha yakın tarihli bazı belge ve eşyaların da sergilenmesine karar verildi. Geçmiş yıllarda, Vera Tulyakova'nın armağan ederek kocasının “memleketi”nde, Türkiye'de bulunmasını sağladığı eşya ya da resimlerin bir kısmı da sergiye dahil edildi. Vera'nın Aziz Nesin'le gönderdiği bir bavul dolusu eşyanın akıbeti ise bilinemediğinden, ne yazık ki bunlar, bu serginin dışında kaldı.
Sevgisiz sakınılamayacağı aşikâr olan bu eşyaları sanat tarihi ve tarih bilincinin de etkisiyle koruyan Vera Tulyakova Hikmet'e saygı borcu duyulması gerektiğine inanıyorum. Nâzım Hikmet'le birlikte yaşadıkları evi her ziyaretimde heyecan duydum. Zaman zaman Türkiye'den konukları olurdu; Vera sofrayı hazırlarken evi gezdirme görevini bana devrederdi. “Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu...” Nâzım ve Vera, Moskova'dan İstanbul'a sergisiyle ve bu katalogla, bu görevi başka bir biçimde yerine getiriyor olmaktan yine büyük heyecan duyuyorum.
Sergilenen eşyaları ve belgeleri Türkiye'ye göndererek İstanbul'daki bu buluşmayı sağlayan Nâzım Hikmet'in “Anuşka”sı Anna Stepanova'ya, yalnızca kalbimle değil düşüncemle de minnettarım.
çok şükür, çok şükür bugünü de gördük… - M. Melih Güneş, Aralık 2007, Tiflis, Moskova, İstanbul