#smrgKİTABEVİ Şeyh Bedreddin: Velayet'ten Siyaset'e -
Ahmed Güner Sayar, bugüne kadar ideolojik ve anakronik bakış açılarının kurbanı olarak gerçek tarihin dışında bırakılan Şeyh Bedreddin portresini, temel kaynaklar ve kendi eserlerinin süzgecinden geçirerek bütün berraklığıyla ortaya koyuyor. Bu sayede, iştirak-i emval anlayışının erken temsilcilerinden ve ilkel bir komünizmi va'zettiği söylenen Bedreddin, “İslam hukûkunun ferdiyetçi mülkiyet ve miras nizamının kodifikatörü” ve “Osmanlı Hukûkî Muhiti”nin toprakta özel mülkiyeti devre dışı bırakan hesap ve arazi defterlerinden, dolayısıyla toprak rejiminin tiran üreten raiyet statüsünün sebep olduğu sıkıntılardan mustarip Hanefî bir fakih mutasavvıf olarak karşımıza çıkıyor.
Bedreddin, Zeki Velidi'nin tabiriyle devletinin esası şeriat değil “türe” ve “yasak” olan Orhan Bey zamanında doğmaya başlayan “Osmanlı Hukûkî Muhiti”nin genişlettiği örfî hukûkun, Kur'an hükümlerini ötelemesinden rahatsızdı; zîra menakıbında belirtildiği gibi kendisi, her işi “zühd ile takvala” olan bir hukuk adamıydı. Onun çilesi, Oruç Beğ'in tabiriyle fetvayı koyup takvayı kaldıranların, Ahmedî'nin “Din nedürür, şer'i tahrir ettiler” diyerek tanımladıklarının zamanında, İslam hukûkunu ‘taklid'den ‘ictihad'a götüren, Batılıların “magister dixit” tabir ettiği “kaal-el-üstazû” anlayışının dışında, kendi görüş ve reyine göre hüküm verebilen çağdaş bir hukûk öğretisinin ilk kıvılcımı olarak parlamasından kaynaklanıyordu.
Ahmed Güner Sayar, Bedreddin'e atfedilen panteizmi ve eserlerinden habersiz tenkitçileri tarafından üzerine yapıştırılan dindışı ve asî etiketlerini, hakîkati yansıtmayan türlü sapmaları, başta Vâridât olmak üzere, bu büyük Türk mütefekkirinin kendi eserlerine tevcihle cevaplıyor. Böylece Bedreddin, önderi ve yürütücüsü olmadığı bir isyanın ağında berrak bir zihin temriniyle değerlendirilerek iktisadî, dinî ve siyasî görüşleriyle anahatları çizilen bir portre halinde belirginleşiyor.
Bu kitapta, “Peygamber'in şerîatının baş güneşi, Mustafa yolunun Bedr'i, Muhammed'e mensup hakîkatin mazharı, ulaşan ve ulaştıran irşad ıssı kişilerin övüncü, Hakk'ı bir bilen arif ve gerçeği gerçekleştirmiş erlerin seçkini, olgunluğa erenlerin en olgunlarının olgunu, gerçek ve yakîyn mertebesine varanların en ileri olanı, Allah'a mensup alimlerin, ilimde samimiyet ve gerçeğe varanların sultanı, Hakk, şerîat ve takva ve dînin Bedr'i”nin, Fetret Devri gayyası içinden yükselen sarsıcı çığırına tanık olacaksınız.
Ahmed Güner Sayar, bugüne kadar ideolojik ve anakronik bakış açılarının kurbanı olarak gerçek tarihin dışında bırakılan Şeyh Bedreddin portresini, temel kaynaklar ve kendi eserlerinin süzgecinden geçirerek bütün berraklığıyla ortaya koyuyor. Bu sayede, iştirak-i emval anlayışının erken temsilcilerinden ve ilkel bir komünizmi va'zettiği söylenen Bedreddin, “İslam hukûkunun ferdiyetçi mülkiyet ve miras nizamının kodifikatörü” ve “Osmanlı Hukûkî Muhiti”nin toprakta özel mülkiyeti devre dışı bırakan hesap ve arazi defterlerinden, dolayısıyla toprak rejiminin tiran üreten raiyet statüsünün sebep olduğu sıkıntılardan mustarip Hanefî bir fakih mutasavvıf olarak karşımıza çıkıyor.
Bedreddin, Zeki Velidi'nin tabiriyle devletinin esası şeriat değil “türe” ve “yasak” olan Orhan Bey zamanında doğmaya başlayan “Osmanlı Hukûkî Muhiti”nin genişlettiği örfî hukûkun, Kur'an hükümlerini ötelemesinden rahatsızdı; zîra menakıbında belirtildiği gibi kendisi, her işi “zühd ile takvala” olan bir hukuk adamıydı. Onun çilesi, Oruç Beğ'in tabiriyle fetvayı koyup takvayı kaldıranların, Ahmedî'nin “Din nedürür, şer'i tahrir ettiler” diyerek tanımladıklarının zamanında, İslam hukûkunu ‘taklid'den ‘ictihad'a götüren, Batılıların “magister dixit” tabir ettiği “kaal-el-üstazû” anlayışının dışında, kendi görüş ve reyine göre hüküm verebilen çağdaş bir hukûk öğretisinin ilk kıvılcımı olarak parlamasından kaynaklanıyordu.
Ahmed Güner Sayar, Bedreddin'e atfedilen panteizmi ve eserlerinden habersiz tenkitçileri tarafından üzerine yapıştırılan dindışı ve asî etiketlerini, hakîkati yansıtmayan türlü sapmaları, başta Vâridât olmak üzere, bu büyük Türk mütefekkirinin kendi eserlerine tevcihle cevaplıyor. Böylece Bedreddin, önderi ve yürütücüsü olmadığı bir isyanın ağında berrak bir zihin temriniyle değerlendirilerek iktisadî, dinî ve siyasî görüşleriyle anahatları çizilen bir portre halinde belirginleşiyor.
Bu kitapta, “Peygamber'in şerîatının baş güneşi, Mustafa yolunun Bedr'i, Muhammed'e mensup hakîkatin mazharı, ulaşan ve ulaştıran irşad ıssı kişilerin övüncü, Hakk'ı bir bilen arif ve gerçeği gerçekleştirmiş erlerin seçkini, olgunluğa erenlerin en olgunlarının olgunu, gerçek ve yakîyn mertebesine varanların en ileri olanı, Allah'a mensup alimlerin, ilimde samimiyet ve gerçeğe varanların sultanı, Hakk, şerîat ve takva ve dînin Bedr'i”nin, Fetret Devri gayyası içinden yükselen sarsıcı çığırına tanık olacaksınız.