#smrgKİTABEVİ Silahtar Bahçeleri - 2023
Eserlerinin çevirileri ve hakkında yazılanlarla son yıllarda Türkiye edebiyat tarihindeki yerini alan, özellikle kadın hareketi için geçmişten gelen taze bir ilham olan Zabel Yesayan, çocukluğunun Üsküdar'ına, unutulmuş payitaht İstanbul'a ve onun insanlarına tutku ve özlemle baktığı Silahtar Bahçeleri'nde bizi kendi hikâyesini biraz daha yakından okumaya davet ediyor. 1878'de, tam da Rus ordusunun İstanbul'un kapısına dayandığı günlerde gözünü açtığı evden başlayarak, ona en zengin insan malzemesini sağlayan ailesini, mahallesini, hiç unutamadığı Silahtar Bahçeleri'ni, sonra giderek ufukta belirmeye başlayan İstanbul'un o aşina silüetini büyük bir maharetle işleyen, çocuk gözüyle zihnine kaydettiklerinden yola çıkarak dönemin toplumsal yapısındaki çelişki ve gerilimleri şaşmaz bir netlikle tahlil eden Yesayan, bizlere eşsiz bir İstanbul hatıratı emanet ediyor. Yazarın Sovyet Ermenistanı'nda yaşadığı dönemde kaleme aldığı ve ilk kez 1935'te yayımlanan Silahtar Bahçeleri, Türkçede ilk kez özgün Ermenice metninden yapılmış tam çevirisiyle sunuluyor.
Bağların ötesinde, göğe uzanan beyaz minareleri selvilere dostluk eden görkemli camileriyle Türk semtleri vardı. Uzaktan Boğaz'ın parıldayan mavi şeritleri, daha da ötede sabahları pembe, gün içinde altın rengi ve akşamüstü mavi sisler arasında buğulanan bir rüya şehri olan İstanbul'un silueti görünüyordu.
O bağların, Silahtar Bahçeleri'nin, bahar sabahları alevli gülistanlara dönüştüğünü hatırlarım. O güller evlere taşınır, beyaz badanalı süssüz odalara renk ve burcu burcu koku getirir, çocukların elinde oyuncak olur ve yaprakları herkesin ve her şeyin üstüne yağmur olur yağardı.
Morsalkımların görkemli kaftanlar misali asma çardakları üzerinden yuvarlanıp yıkıldı yıkılacak haldeki evlerin perişanlığını gizlediğini hatırlarım. Güneş ışığı, sık ağaç yapraklarının arasından süzülerek firari baloncuklarla yere dökülür, ferah bir esinti insanların ve bitkilerin üzerinden bir okşayış gibi geçer, yeni filizlenmiş dallar bu esintiyle nazlanarak oynaşırdı.
Ömrüm boyunca çok ülke gezdim, doğanın türlü güzelliğinin tadını çıkardım, fakat Silahtar Bahçeleri'nin hatırası hiç silinmedi. O bahçeleri beraberimde her yere götürdüm, kara ve tehditkâr bulutlar hayat ufkumu her sardığında oralara sığındım.
YAZAR 1878'de Üsküdar'da doğdu. 1895'te Paris'e gitti, Sorbonne'da edebiyat ve felsefe derslerini takip etti. Meşrutiyet'in ilanıyla İstanbul'a döndü. Öykü, deneme ve romanlarında, kadın hakları ve kadınların toplumsal yaşamdaki konumlarına geniş yer ayırdı. 24 Nisan 1915'te Ermeni aydınlarının çıkarıldığı ölüm yolculuğundan bir hastanede saklanarak kurtuldu. Kafkasya'da Ermeni mülteci ve yetimler için yardım faaliyetlerine katıldı. Ermenistan hükümetinin daveti üzerine 1933'te başkent Yerevan'a göç etti. Stalin kovuşturmaları sırasında tutuklandı. Ölüm tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir.
Eserlerinin çevirileri ve hakkında yazılanlarla son yıllarda Türkiye edebiyat tarihindeki yerini alan, özellikle kadın hareketi için geçmişten gelen taze bir ilham olan Zabel Yesayan, çocukluğunun Üsküdar'ına, unutulmuş payitaht İstanbul'a ve onun insanlarına tutku ve özlemle baktığı Silahtar Bahçeleri'nde bizi kendi hikâyesini biraz daha yakından okumaya davet ediyor. 1878'de, tam da Rus ordusunun İstanbul'un kapısına dayandığı günlerde gözünü açtığı evden başlayarak, ona en zengin insan malzemesini sağlayan ailesini, mahallesini, hiç unutamadığı Silahtar Bahçeleri'ni, sonra giderek ufukta belirmeye başlayan İstanbul'un o aşina silüetini büyük bir maharetle işleyen, çocuk gözüyle zihnine kaydettiklerinden yola çıkarak dönemin toplumsal yapısındaki çelişki ve gerilimleri şaşmaz bir netlikle tahlil eden Yesayan, bizlere eşsiz bir İstanbul hatıratı emanet ediyor. Yazarın Sovyet Ermenistanı'nda yaşadığı dönemde kaleme aldığı ve ilk kez 1935'te yayımlanan Silahtar Bahçeleri, Türkçede ilk kez özgün Ermenice metninden yapılmış tam çevirisiyle sunuluyor.
Bağların ötesinde, göğe uzanan beyaz minareleri selvilere dostluk eden görkemli camileriyle Türk semtleri vardı. Uzaktan Boğaz'ın parıldayan mavi şeritleri, daha da ötede sabahları pembe, gün içinde altın rengi ve akşamüstü mavi sisler arasında buğulanan bir rüya şehri olan İstanbul'un silueti görünüyordu.
O bağların, Silahtar Bahçeleri'nin, bahar sabahları alevli gülistanlara dönüştüğünü hatırlarım. O güller evlere taşınır, beyaz badanalı süssüz odalara renk ve burcu burcu koku getirir, çocukların elinde oyuncak olur ve yaprakları herkesin ve her şeyin üstüne yağmur olur yağardı.
Morsalkımların görkemli kaftanlar misali asma çardakları üzerinden yuvarlanıp yıkıldı yıkılacak haldeki evlerin perişanlığını gizlediğini hatırlarım. Güneş ışığı, sık ağaç yapraklarının arasından süzülerek firari baloncuklarla yere dökülür, ferah bir esinti insanların ve bitkilerin üzerinden bir okşayış gibi geçer, yeni filizlenmiş dallar bu esintiyle nazlanarak oynaşırdı.
Ömrüm boyunca çok ülke gezdim, doğanın türlü güzelliğinin tadını çıkardım, fakat Silahtar Bahçeleri'nin hatırası hiç silinmedi. O bahçeleri beraberimde her yere götürdüm, kara ve tehditkâr bulutlar hayat ufkumu her sardığında oralara sığındım.
YAZAR 1878'de Üsküdar'da doğdu. 1895'te Paris'e gitti, Sorbonne'da edebiyat ve felsefe derslerini takip etti. Meşrutiyet'in ilanıyla İstanbul'a döndü. Öykü, deneme ve romanlarında, kadın hakları ve kadınların toplumsal yaşamdaki konumlarına geniş yer ayırdı. 24 Nisan 1915'te Ermeni aydınlarının çıkarıldığı ölüm yolculuğundan bir hastanede saklanarak kurtuldu. Kafkasya'da Ermeni mülteci ve yetimler için yardım faaliyetlerine katıldı. Ermenistan hükümetinin daveti üzerine 1933'te başkent Yerevan'a göç etti. Stalin kovuşturmaları sırasında tutuklandı. Ölüm tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir.