Hiç kuşkum yok ki, psikolojik gerçekliği eserlerine yansıtan bir yazar Tennessee Williams. Yansıtırken de, toplumsal gerçeklerle süreç içinde insanı yakalamaya ve yansıtmaya çalışan bir yazar.
“Sırça Kümes” de, tipik bir Williams örneği. Bir “anımsama oyunu” olmasının yanı sıra, simgesellik yüklü bir aile dramı. Tennessee Williams bu oyununda, insanların gerçeklikle yüz yüze gelme korkusunu, tedirginliğini ana tema olarak seçerken; Tom örneğinde, insanın gerçekle, kendisiyle yüz yüze kalışının üstesinden gelişini vermiş. Tom, annesine ve ablasına karşın, kendi anılarına yenik düşmeyecek, tersine anılarına egemen olacaktır. Tom, yazgısını kendisi çizer; böylece “zamanın insanı yıkıcı etkisi”nden kendini soyutlar, böylece aldatmacadan, (başkaca bir halta yaramayan) 1930'lar “Amerikan tarzı yaşam” düşlerinden kurtulur.
Oyunda hem narrator (anlatıcı), hem de oğul rolünü üstlenen Tom Wingfield'in ağzından, erkek evladın evi terk etme anıları anımsanma yoluyla dile getirilmekte. Anne Amanda Wingfield, bacağı felçli kızı Laura ve bir ayakkabı fabrikasında çalışan oğlu Tom ile St. Louis'de döküntü bir bodrum katında oturmaktadır. Kocası yıllar önce kendilerini terk etmiştir. Şair ruhlu Tom, ailesinin geçimini temin ederken sinemanın düş dünyası içinde avunmaya çalışmakta ve aklınca işini bırakmayı kurmaktadır. Saygın bir Güneyli ailenin kızı olan Amanda, hep yaşadığı görkemli geçmişten söz açarak anılarını ayakta tutmaya çalışmakta; Tom'un ayağı sakat ablası Laura ise, dış dünyayla ilişkisini kesmiş, kendi içine dönük bir yanılsama dünyasında, camdan hayvan heykelcikleriyle avunarak yaşamaktadır. Laura'yı yaşamın gerçeklerine döndürmek amacıyla Amanda, kızına Güney'in görgü kuralları içinde yetişmiş bir damat adayı aramaya başlar, bu görevi de Tom'a yükler. Tom da, annesinin baskıları karşısında iş arkadaşı Jim'i akşam yemeğine çağırır. Laura, Jim ile rastlantı sonucu okul arkadaşı çıkar. Jim, esasında Laura'nın gizliden gizliye hayran olduğu delikanlıdır. Jim, Laura'yı güzel sözlerle rahatlatır, onunla dans eder, hatta öpüşürler. Ancak Jim, gecenin bir saatinde, istasyonda nişanlısıyla buluşması gerektiğini söyleyerek evden ayrılır. Laura, yepyeni bir sarsıntı geçirir, Amanda olaylardan Tom'u sorumlu tutar, Tom da evi terk eder gider. - Üstün Akmen
Hiç kuşkum yok ki, psikolojik gerçekliği eserlerine yansıtan bir yazar Tennessee Williams. Yansıtırken de, toplumsal gerçeklerle süreç içinde insanı yakalamaya ve yansıtmaya çalışan bir yazar.
“Sırça Kümes” de, tipik bir Williams örneği. Bir “anımsama oyunu” olmasının yanı sıra, simgesellik yüklü bir aile dramı. Tennessee Williams bu oyununda, insanların gerçeklikle yüz yüze gelme korkusunu, tedirginliğini ana tema olarak seçerken; Tom örneğinde, insanın gerçekle, kendisiyle yüz yüze kalışının üstesinden gelişini vermiş. Tom, annesine ve ablasına karşın, kendi anılarına yenik düşmeyecek, tersine anılarına egemen olacaktır. Tom, yazgısını kendisi çizer; böylece “zamanın insanı yıkıcı etkisi”nden kendini soyutlar, böylece aldatmacadan, (başkaca bir halta yaramayan) 1930'lar “Amerikan tarzı yaşam” düşlerinden kurtulur.
Oyunda hem narrator (anlatıcı), hem de oğul rolünü üstlenen Tom Wingfield'in ağzından, erkek evladın evi terk etme anıları anımsanma yoluyla dile getirilmekte. Anne Amanda Wingfield, bacağı felçli kızı Laura ve bir ayakkabı fabrikasında çalışan oğlu Tom ile St. Louis'de döküntü bir bodrum katında oturmaktadır. Kocası yıllar önce kendilerini terk etmiştir. Şair ruhlu Tom, ailesinin geçimini temin ederken sinemanın düş dünyası içinde avunmaya çalışmakta ve aklınca işini bırakmayı kurmaktadır. Saygın bir Güneyli ailenin kızı olan Amanda, hep yaşadığı görkemli geçmişten söz açarak anılarını ayakta tutmaya çalışmakta; Tom'un ayağı sakat ablası Laura ise, dış dünyayla ilişkisini kesmiş, kendi içine dönük bir yanılsama dünyasında, camdan hayvan heykelcikleriyle avunarak yaşamaktadır. Laura'yı yaşamın gerçeklerine döndürmek amacıyla Amanda, kızına Güney'in görgü kuralları içinde yetişmiş bir damat adayı aramaya başlar, bu görevi de Tom'a yükler. Tom da, annesinin baskıları karşısında iş arkadaşı Jim'i akşam yemeğine çağırır. Laura, Jim ile rastlantı sonucu okul arkadaşı çıkar. Jim, esasında Laura'nın gizliden gizliye hayran olduğu delikanlıdır. Jim, Laura'yı güzel sözlerle rahatlatır, onunla dans eder, hatta öpüşürler. Ancak Jim, gecenin bir saatinde, istasyonda nişanlısıyla buluşması gerektiğini söyleyerek evden ayrılır. Laura, yepyeni bir sarsıntı geçirir, Amanda olaylardan Tom'u sorumlu tutar, Tom da evi terk eder gider. - Üstün Akmen