#smrgKİTABEVİ Sıtkı Turan Hoca: İnsan Olmaya Adanmış Bir Hayatın Hikayesi - Tavizsiz Milliyetçi Disiplinli Eğitim - 2023
Editör:
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Basıldığı Matbaa:
Bayrak Matbaacılık
Dizi Adı:
ISBN-10:
9754516449
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
16x24
Sayfa Sayısı:
494
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
435,00
Havale/EFT ile:
421,95
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199217804
604420
https://www.simurgkitabevi.com/sitki-turan-hoca-insan-olmaya-adanmis-bir-hayatin-hikayesi-tavizsiz-milliyetci-disiplinli-egitim-2023
Sıtkı Turan Hoca: İnsan Olmaya Adanmış Bir Hayatın Hikayesi - Tavizsiz Milliyetçi Disiplinli Eğitim - 2023 #smrgKİTABEVİ
435.00
Turan! Bütün Türk devlet adamlarının sihirli ülkü kelimesi, onun da soyadı idi. O, soyadına uygun yaşayan, araştıran bir eğitimci, bir devlet adamı idi. Hayatta kiymet verdiği görüşlerden birisi Ziya Gökalp'in "Bilmek yapabilmek değildir, belki yapabilmek bilmektir." Oğrencilik şeklindeki sözleriydi. yıllarından itibaren bu vecize onun temel prensibi haline gelmişti. Konuşmalarında Gökalp'in bu sözü ile çevresindekilere "laf yerine iş" üretmeleri gerektiğini hatırlatıyordu. Kimin ne dediğine değil, ne yaptığına bakardı. Milli kültürüne sahip, kendisiyle ve milletiyle banşık, modern ilmin en son verilerine ulaşmış insan tipini yetiştirmeyi bu işin tek ve vazgeçilmez yolu olarak görürdü. Mevcut anlayış ve metotlarla bu hedefe vanılamayacağımı çok iyi biliyordu.
Onun için bölücü olmayan, çalmayan, çaldırmayan ve çalışma temposuna ayak uydurabilen herkesle uzlaşmaya hazırdı. Çünkü Türk milletinin kısır çekişmelerle, içi boş laflarla geçirecek zamanı yoktu. Milletten aldığı yetkiyi bir emanet kabul edip boş ve süslü laflar yerine hizmetle geçirmeye kararlıydı. Geri kalmışlığı Türk insanına yapılmış bir zulüm telakki ediyordu. Dünya üzerinde bir millet daha gösterilemez ki insan yetiştiren bir sanatkâr olan öğretmene hakkı olan değeri vermiş olsun. Halbuki Türk Milleti tarihin her devrinde bu büyüklüğü göstermiştir.
“Bana bir harf öğretenin kulu olurum." diyen Islam halifesinin yanında herkesin bildiği Fatih - Akşemseddin meselesi de, Yavuz'un hocasına "Sizin atınızın ayağından sıçrayan çamur, bizim kaftanımıza süs olur." deyişi de hocaya verilen önemi belirtir. Kendilerine böyle hürmet edilen bu adamlar üzerlerine aldıkları vazifeyi hakkıyla yapmaya çalışan, bu uğurda hiçbir şeyden çekinmeyen mevki, ikbal, para peşinde koşmayan kişilerdir. Kelimenin tam manasıyla öğretmendirler. Bu millet de ona hakkı olanı verirken bazı şeyler istemiştir. Atatürk: "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Onlardır ki içtimai cemiyetleri hakiki milletler haline koyarlar." derken asli vazifelerini hatırlatmıştır." der ve bu prensip üzerine yaşardı.
Onun için bölücü olmayan, çalmayan, çaldırmayan ve çalışma temposuna ayak uydurabilen herkesle uzlaşmaya hazırdı. Çünkü Türk milletinin kısır çekişmelerle, içi boş laflarla geçirecek zamanı yoktu. Milletten aldığı yetkiyi bir emanet kabul edip boş ve süslü laflar yerine hizmetle geçirmeye kararlıydı. Geri kalmışlığı Türk insanına yapılmış bir zulüm telakki ediyordu. Dünya üzerinde bir millet daha gösterilemez ki insan yetiştiren bir sanatkâr olan öğretmene hakkı olan değeri vermiş olsun. Halbuki Türk Milleti tarihin her devrinde bu büyüklüğü göstermiştir.
“Bana bir harf öğretenin kulu olurum." diyen Islam halifesinin yanında herkesin bildiği Fatih - Akşemseddin meselesi de, Yavuz'un hocasına "Sizin atınızın ayağından sıçrayan çamur, bizim kaftanımıza süs olur." deyişi de hocaya verilen önemi belirtir. Kendilerine böyle hürmet edilen bu adamlar üzerlerine aldıkları vazifeyi hakkıyla yapmaya çalışan, bu uğurda hiçbir şeyden çekinmeyen mevki, ikbal, para peşinde koşmayan kişilerdir. Kelimenin tam manasıyla öğretmendirler. Bu millet de ona hakkı olanı verirken bazı şeyler istemiştir. Atatürk: "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Onlardır ki içtimai cemiyetleri hakiki milletler haline koyarlar." derken asli vazifelerini hatırlatmıştır." der ve bu prensip üzerine yaşardı.
Turan! Bütün Türk devlet adamlarının sihirli ülkü kelimesi, onun da soyadı idi. O, soyadına uygun yaşayan, araştıran bir eğitimci, bir devlet adamı idi. Hayatta kiymet verdiği görüşlerden birisi Ziya Gökalp'in "Bilmek yapabilmek değildir, belki yapabilmek bilmektir." Oğrencilik şeklindeki sözleriydi. yıllarından itibaren bu vecize onun temel prensibi haline gelmişti. Konuşmalarında Gökalp'in bu sözü ile çevresindekilere "laf yerine iş" üretmeleri gerektiğini hatırlatıyordu. Kimin ne dediğine değil, ne yaptığına bakardı. Milli kültürüne sahip, kendisiyle ve milletiyle banşık, modern ilmin en son verilerine ulaşmış insan tipini yetiştirmeyi bu işin tek ve vazgeçilmez yolu olarak görürdü. Mevcut anlayış ve metotlarla bu hedefe vanılamayacağımı çok iyi biliyordu.
Onun için bölücü olmayan, çalmayan, çaldırmayan ve çalışma temposuna ayak uydurabilen herkesle uzlaşmaya hazırdı. Çünkü Türk milletinin kısır çekişmelerle, içi boş laflarla geçirecek zamanı yoktu. Milletten aldığı yetkiyi bir emanet kabul edip boş ve süslü laflar yerine hizmetle geçirmeye kararlıydı. Geri kalmışlığı Türk insanına yapılmış bir zulüm telakki ediyordu. Dünya üzerinde bir millet daha gösterilemez ki insan yetiştiren bir sanatkâr olan öğretmene hakkı olan değeri vermiş olsun. Halbuki Türk Milleti tarihin her devrinde bu büyüklüğü göstermiştir.
“Bana bir harf öğretenin kulu olurum." diyen Islam halifesinin yanında herkesin bildiği Fatih - Akşemseddin meselesi de, Yavuz'un hocasına "Sizin atınızın ayağından sıçrayan çamur, bizim kaftanımıza süs olur." deyişi de hocaya verilen önemi belirtir. Kendilerine böyle hürmet edilen bu adamlar üzerlerine aldıkları vazifeyi hakkıyla yapmaya çalışan, bu uğurda hiçbir şeyden çekinmeyen mevki, ikbal, para peşinde koşmayan kişilerdir. Kelimenin tam manasıyla öğretmendirler. Bu millet de ona hakkı olanı verirken bazı şeyler istemiştir. Atatürk: "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Onlardır ki içtimai cemiyetleri hakiki milletler haline koyarlar." derken asli vazifelerini hatırlatmıştır." der ve bu prensip üzerine yaşardı.
Onun için bölücü olmayan, çalmayan, çaldırmayan ve çalışma temposuna ayak uydurabilen herkesle uzlaşmaya hazırdı. Çünkü Türk milletinin kısır çekişmelerle, içi boş laflarla geçirecek zamanı yoktu. Milletten aldığı yetkiyi bir emanet kabul edip boş ve süslü laflar yerine hizmetle geçirmeye kararlıydı. Geri kalmışlığı Türk insanına yapılmış bir zulüm telakki ediyordu. Dünya üzerinde bir millet daha gösterilemez ki insan yetiştiren bir sanatkâr olan öğretmene hakkı olan değeri vermiş olsun. Halbuki Türk Milleti tarihin her devrinde bu büyüklüğü göstermiştir.
“Bana bir harf öğretenin kulu olurum." diyen Islam halifesinin yanında herkesin bildiği Fatih - Akşemseddin meselesi de, Yavuz'un hocasına "Sizin atınızın ayağından sıçrayan çamur, bizim kaftanımıza süs olur." deyişi de hocaya verilen önemi belirtir. Kendilerine böyle hürmet edilen bu adamlar üzerlerine aldıkları vazifeyi hakkıyla yapmaya çalışan, bu uğurda hiçbir şeyden çekinmeyen mevki, ikbal, para peşinde koşmayan kişilerdir. Kelimenin tam manasıyla öğretmendirler. Bu millet de ona hakkı olanı verirken bazı şeyler istemiştir. Atatürk: "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Onlardır ki içtimai cemiyetleri hakiki milletler haline koyarlar." derken asli vazifelerini hatırlatmıştır." der ve bu prensip üzerine yaşardı.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.