1199148988
535150
https://www.simurgkitabevi.com/sosyolojik-ve-antropolojik-acidan-dine-bakis
Sosyolojik ve Antropolojik Açıdan Dine Bakış - #smrgKİTABEVİ
0.00
Sosyoloji ve diğer insanbilimleri felsefeden bağımsızlaşsa da, gerçekte sosyoloji, tarihsel din üzerinden Hıristiyanlık anlatısıyla özcü felsefeyi sürdürmektedir. Antropoloji de büyü fikrini eksene aldığı için, Yunan düşüncesindeki belirleyici-determinist ve pozitivist bilim anlayışını kısmen din araştırması üzerinden devam ettirmektedir. Zira büyü, tıpkı bilimde olduğu gibi, önceden belirlenmiş bir durumun, nedensellikle işleyen verilerin, zorunlu olarak gerçekleşeceği düşüncesine dayanır. Böyle olunca sosyoloji ve antropoloji, emprik imkânları (anket ve gözlem) da işin içine katarak, metafizik üzerinden kendi etkinliklerini sürdürmektedir. Dini anlamak için inanmak gerekli midir? A. MacIntyre'a bakacak olursak, şüpheci ve ateist bir kişi dini yadsırken, reddettiği veya kuşkulandığı şeyi anlaması gerekir. Oysa dini anlamak için inanmanın lüzumunu söylediğimizde, MacIntyre, bu durumda, söz konusu kişinin toplumsal bağlamı göz ardı etmesi gerektiğini söyler. Ancak toplumsal bağlam inanmaya set çekse bile, bu durum, eğer inanma varoluşsal bir dönüşüm ve oluşum ise, bunu ne kadar engelleyebilir? Bir başka ifadeyle inanmak toplumsal bir kodlanmışlık ise, anlamayı sadece kolaylaştırır. Hatta en inançlı toplumlarda garip bir şekilde en uç inançsızlar çıkar. Anselmus'a geri dönüp, "saçma olduğu için inanıyorum" denilecekse, böylece inkâr etmenin anlamı da açığa çıkar: Saçma olduğunu anladığım için yadsıyorum. Son tahlilde bu düşüncenin tipik modernist tavır olduğu sonucuna kadar gidebiliriz. Bir başka ifadeyle MacIntyre'ın geleneğin önemini ortaya atarken, kapalı bir gelenek anlayışının kısa devre yapmasının iman ve anlama ilişkisine de yansıdığını söyleyebiliriz. Evans-Pritchard'ın"dinin, gerçek anlamda, ancak içeriden kavranabileceğini" düşüncesinin bir tür sağlamasıdır elinizdeki çalışma. (Arka Kapak)
Sosyoloji ve diğer insanbilimleri felsefeden bağımsızlaşsa da, gerçekte sosyoloji, tarihsel din üzerinden Hıristiyanlık anlatısıyla özcü felsefeyi sürdürmektedir. Antropoloji de büyü fikrini eksene aldığı için, Yunan düşüncesindeki belirleyici-determinist ve pozitivist bilim anlayışını kısmen din araştırması üzerinden devam ettirmektedir. Zira büyü, tıpkı bilimde olduğu gibi, önceden belirlenmiş bir durumun, nedensellikle işleyen verilerin, zorunlu olarak gerçekleşeceği düşüncesine dayanır. Böyle olunca sosyoloji ve antropoloji, emprik imkânları (anket ve gözlem) da işin içine katarak, metafizik üzerinden kendi etkinliklerini sürdürmektedir. Dini anlamak için inanmak gerekli midir? A. MacIntyre'a bakacak olursak, şüpheci ve ateist bir kişi dini yadsırken, reddettiği veya kuşkulandığı şeyi anlaması gerekir. Oysa dini anlamak için inanmanın lüzumunu söylediğimizde, MacIntyre, bu durumda, söz konusu kişinin toplumsal bağlamı göz ardı etmesi gerektiğini söyler. Ancak toplumsal bağlam inanmaya set çekse bile, bu durum, eğer inanma varoluşsal bir dönüşüm ve oluşum ise, bunu ne kadar engelleyebilir? Bir başka ifadeyle inanmak toplumsal bir kodlanmışlık ise, anlamayı sadece kolaylaştırır. Hatta en inançlı toplumlarda garip bir şekilde en uç inançsızlar çıkar. Anselmus'a geri dönüp, "saçma olduğu için inanıyorum" denilecekse, böylece inkâr etmenin anlamı da açığa çıkar: Saçma olduğunu anladığım için yadsıyorum. Son tahlilde bu düşüncenin tipik modernist tavır olduğu sonucuna kadar gidebiliriz. Bir başka ifadeyle MacIntyre'ın geleneğin önemini ortaya atarken, kapalı bir gelenek anlayışının kısa devre yapmasının iman ve anlama ilişkisine de yansıdığını söyleyebiliriz. Evans-Pritchard'ın"dinin, gerçek anlamda, ancak içeriden kavranabileceğini" düşüncesinin bir tür sağlamasıdır elinizdeki çalışma. (Arka Kapak)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.