Eski ve yeni, birbirini kovalarlarken, bunların her biri, başka başka toplumlarda ve zamanlarda o suretle yayılır ve yaşarlar ki, bir yerde bozuk ve eski olan, bir başka yerde yeni ve yetkin sayılır; hatta bu yerde en faydalı bir araç halini alır/Gerçeklerin bu uylaşımlı ve bağıntılı görünüşü, yüzyıllardan beri uygarlığın evrimini ve insanların mutluluğunu, türlü yönlerden etkilemiştir. Kutsal saydıkları için totemleri olan hayvan veya bitkileri yemeyerek açlıktan ölen bir ilkel insan, her bulduğunu yiyen bir ileri toplum insanı kadar mutludur. Biri o kutsal inanca bağlı kalmış olmanın sevinci içinde can verirken, öteki, böyle bir inancın baskısından kurtulmuş olma zevkinin bağışladığı özgürlüğün tadını çıkartmaktadır. Bunun içindir ki, insanın değeri, kendi inançlarının türüne göre ölçülmemelidir.
Bir inanca değer biçmek, ancak o inancın, bir topluma sağlamış olduğu iyilikler ve kötülükleri kavramakla olanaklıdır. Bu pragmacı kriteri benimsemek, hiç olmazsa belirli bir toplum ve zihin seviyesi için yatıştırıcı olduğu kadar da gerçekleri araştırmaya elverişli bir sonuç verir. Ucuz ve korkak insanlar, çevrelerinde yaşayan düşünce ve inançlara bağlanarak kurtuluşu,' köleleşmekte, hatta böyle bir duruma düştüklerinin de farkında olmadan, gözleri ve ruhları bağlanmış, değirmen beygirleri gibi, kendi eksenlerinin dışında sonsuz bir âlemin bulunabileceğini düşünmeden, başladıkları yere gelir ve geldikleri yerlerde yeniden yürüyüşlerine devam ederler. Bu tip insanların tek kuşkusu, aç kalmamaktır ve daha fazla kamçılanmamaktır. Ne yazık ki, insanlığın büyük bir çoğunluğu, bu kısır dönüşlerin şampiyonluğunu korumaktan hoşlanmaktadır... Herhangi bir toplumun uygarlık seviyesi, bu şampiyonların niceliğiyle ters orantılıdır.
Eski ve yeni, birbirini kovalarlarken, bunların her biri, başka başka toplumlarda ve zamanlarda o suretle yayılır ve yaşarlar ki, bir yerde bozuk ve eski olan, bir başka yerde yeni ve yetkin sayılır; hatta bu yerde en faydalı bir araç halini alır/Gerçeklerin bu uylaşımlı ve bağıntılı görünüşü, yüzyıllardan beri uygarlığın evrimini ve insanların mutluluğunu, türlü yönlerden etkilemiştir. Kutsal saydıkları için totemleri olan hayvan veya bitkileri yemeyerek açlıktan ölen bir ilkel insan, her bulduğunu yiyen bir ileri toplum insanı kadar mutludur. Biri o kutsal inanca bağlı kalmış olmanın sevinci içinde can verirken, öteki, böyle bir inancın baskısından kurtulmuş olma zevkinin bağışladığı özgürlüğün tadını çıkartmaktadır. Bunun içindir ki, insanın değeri, kendi inançlarının türüne göre ölçülmemelidir.
Bir inanca değer biçmek, ancak o inancın, bir topluma sağlamış olduğu iyilikler ve kötülükleri kavramakla olanaklıdır. Bu pragmacı kriteri benimsemek, hiç olmazsa belirli bir toplum ve zihin seviyesi için yatıştırıcı olduğu kadar da gerçekleri araştırmaya elverişli bir sonuç verir. Ucuz ve korkak insanlar, çevrelerinde yaşayan düşünce ve inançlara bağlanarak kurtuluşu,' köleleşmekte, hatta böyle bir duruma düştüklerinin de farkında olmadan, gözleri ve ruhları bağlanmış, değirmen beygirleri gibi, kendi eksenlerinin dışında sonsuz bir âlemin bulunabileceğini düşünmeden, başladıkları yere gelir ve geldikleri yerlerde yeniden yürüyüşlerine devam ederler. Bu tip insanların tek kuşkusu, aç kalmamaktır ve daha fazla kamçılanmamaktır. Ne yazık ki, insanlığın büyük bir çoğunluğu, bu kısır dönüşlerin şampiyonluğunu korumaktan hoşlanmaktadır... Herhangi bir toplumun uygarlık seviyesi, bu şampiyonların niceliğiyle ters orantılıdır.