Yatağımda doğrulup karanlıkta el yordamıyla gece lambasının düğmesini aradım. Ne yatak benim yatağımdı, ne de oda benim odam, onun için düğmeyi bulamadım. Küçük, fosforlu bir saat tam vakti gösteriyordu: Saat tam beşti. Telefon yeniden çaldı, sonra yine. Sibille telefonun çaldığını duymamıştı. Üzerine eğildiğim sırada, düzenli aralıklarla rahat rahat soluk alıp vermeğe devam ediyordu. Aynı yatakta uyumuştuk, yan yanaydık, kollarımın arasındaydı. Elektrik düğmesini boşuna arayan sağ elim telefon alıcısını buldu.
"Alo..." Gırtlağımı temizledim öksürüp, çünkü boğazım kurumuştu, zar zor konuşabiliyordum.
Yatağımda doğrulup karanlıkta el yordamıyla gece lambasının düğmesini aradım. Ne yatak benim yatağımdı, ne de oda benim odam, onun için düğmeyi bulamadım. Küçük, fosforlu bir saat tam vakti gösteriyordu: Saat tam beşti. Telefon yeniden çaldı, sonra yine. Sibille telefonun çaldığını duymamıştı. Üzerine eğildiğim sırada, düzenli aralıklarla rahat rahat soluk alıp vermeğe devam ediyordu. Aynı yatakta uyumuştuk, yan yanaydık, kollarımın arasındaydı. Elektrik düğmesini boşuna arayan sağ elim telefon alıcısını buldu.
"Alo..." Gırtlağımı temizledim öksürüp, çünkü boğazım kurumuştu, zar zor konuşabiliyordum.