olmaya başladığını göstermektedir. IX. ve X. asırlarda Türkler, artık kitleler hâlinde
İslâm'a giriyorlardı. Karluk, Yağma ve Çiğil boylarıyla başlayan temiz ve saf Türklerin dîn-i celîl-i islâm'ı kabul edişi, Karahanlı ve Gazneli devletleriyle devam etmiş, Selçukluların devlet hâline gelmesiyle cihan târihine tesir edecek bir seviyeye ulaşmıştır. Osmanlıların, son Selçuklu bakiyyeleri can çekişirken kurdukları beylik, kısa süre içinde büyük bir devlet hâline gelmiştir, istanbul'u fethedip Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar olan ecdadımız, üç kıta yedi denize hâkim olmuş, denizleri göl hâline getirmiş, galip hükümdarlara diz çöktürüp mağlup krallara sığınak olmuş, şâirin:
Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri
diyerek kusursuz bir şekilde tarif ettiği muhteşem bir cihan devleti hâline gelmiştir.
işte, kılıçlarını, mızraklarını, gürzlerini, kalkanlarını, oklarını, yaylarını, toplarını, tüfeklerini İslâm uğrunda kullanan, kanlarını din için akıtıp canlarını bu yola feda eden, din için şehîd olan şanlı ecdadımızın küffâra karşı kazandığı "Târihe Şân Veren Zaferlerimiz"in mühim bir kısmını, yine târihin altın sayfalarından aksettirebilmek maksadıyla bu eseri neşretmiş bulunuyoruz.
Eserimiz, Türklere Anadolu'nun kapılarını açan Malazgirt Zaferi ve Türklerin Anadolu'dan atılamayacağını, buranın onların öz yurdu olduğunu ispat eden Miryakefalon Zaferiyle başlamaktadır. Daha sonra Osmanlı Devleti zamanındaki, daha çok Avrupalı devletler üzerine yapılan seferler tafsilâtlı olarak anlatılmıştır. Eserimiz, hâdiseleri canlı bir hâle getirmek için son derece orijinal resim, harita ve krokilerle süslenmiştir.
"Tarihe Şan Veren Zaferlerimiz" içinde çok müstesna bir yere ve manevî kıymete sahip olan İstanbul'un Fethi'yle son Ehl-i Salîb'in savletini kıran Çanakkale Savaşı'nı bu kitaba sığdıramayacağımız düşüncesiyle ayrı birer kitap hâlinde neşretmeye karar verdik.
Târihimizin asırlarca devam eden ihtişamını, okuyacağınız bu eserle yaşayacak, millî varlığımızın ve geçmişimizin ağırlığını içinizde bir kat daha hissedeceksiniz... (Sunuştan)
olmaya başladığını göstermektedir. IX. ve X. asırlarda Türkler, artık kitleler hâlinde
İslâm'a giriyorlardı. Karluk, Yağma ve Çiğil boylarıyla başlayan temiz ve saf Türklerin dîn-i celîl-i islâm'ı kabul edişi, Karahanlı ve Gazneli devletleriyle devam etmiş, Selçukluların devlet hâline gelmesiyle cihan târihine tesir edecek bir seviyeye ulaşmıştır. Osmanlıların, son Selçuklu bakiyyeleri can çekişirken kurdukları beylik, kısa süre içinde büyük bir devlet hâline gelmiştir, istanbul'u fethedip Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar olan ecdadımız, üç kıta yedi denize hâkim olmuş, denizleri göl hâline getirmiş, galip hükümdarlara diz çöktürüp mağlup krallara sığınak olmuş, şâirin:
Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri
diyerek kusursuz bir şekilde tarif ettiği muhteşem bir cihan devleti hâline gelmiştir.
işte, kılıçlarını, mızraklarını, gürzlerini, kalkanlarını, oklarını, yaylarını, toplarını, tüfeklerini İslâm uğrunda kullanan, kanlarını din için akıtıp canlarını bu yola feda eden, din için şehîd olan şanlı ecdadımızın küffâra karşı kazandığı "Târihe Şân Veren Zaferlerimiz"in mühim bir kısmını, yine târihin altın sayfalarından aksettirebilmek maksadıyla bu eseri neşretmiş bulunuyoruz.
Eserimiz, Türklere Anadolu'nun kapılarını açan Malazgirt Zaferi ve Türklerin Anadolu'dan atılamayacağını, buranın onların öz yurdu olduğunu ispat eden Miryakefalon Zaferiyle başlamaktadır. Daha sonra Osmanlı Devleti zamanındaki, daha çok Avrupalı devletler üzerine yapılan seferler tafsilâtlı olarak anlatılmıştır. Eserimiz, hâdiseleri canlı bir hâle getirmek için son derece orijinal resim, harita ve krokilerle süslenmiştir.
"Tarihe Şan Veren Zaferlerimiz" içinde çok müstesna bir yere ve manevî kıymete sahip olan İstanbul'un Fethi'yle son Ehl-i Salîb'in savletini kıran Çanakkale Savaşı'nı bu kitaba sığdıramayacağımız düşüncesiyle ayrı birer kitap hâlinde neşretmeye karar verdik.
Târihimizin asırlarca devam eden ihtişamını, okuyacağınız bu eserle yaşayacak, millî varlığımızın ve geçmişimizin ağırlığını içinizde bir kat daha hissedeceksiniz... (Sunuştan)