#smrgKİTABEVİ Tarihöncesinden Bugüne Akdeniz Dünyası ve Doğa - Kriz Çağına Nasıl Geldik - 2023
Bu ilişki, doğanın, insanın müdahale etmediği yabani kırsal olarak algılanmaya başladığı 18. yüzyılın sonlarında sona erdi. Yüzyılın başlarında insan dünyası, tarımsal âlem ve işlenmemiş doğa alanı, iç sınırları olmayan kesintisiz tek bir sahaydı. Fakat yüzyılın sonuna gelindiğinde çağın önemli yazarları bu süreklilik içerisinde keskin bir bölünme yaratmış ve tarım dünyasını doğa dünyasından ayırmışlardı. Bu ani ve çarpıcı duyarlılık değişimi ekolojik anlayışı baş aşağı etti ve halen daha mücadele etmekte olduğumuz çok önemli sonuçlara sebep oldu.
James H. S. McGregor dünyanın bugün karşı karşıya olduğu çevre krizinin kökeninde Batı toplumunun “İlk Doğa” ilkesini, insan toplulukları ile doğa dünyası arasındaki uyumlu ilişkiyi terk etmesinin yattığını öne sürüyor. Bu temel eser bizlere yeni bir çevresel sorumluluk yaklaşımı sunmakla kalmıyor, doğadaki yerimize dair eski anlayışı yeniden edinmemiz gerektiğini söylüyor. Doğaya karşıt ve hasım konumumuzu terk etmeli, doğuştan ait olduğumuz biyolojik dünyada geçmişin kendini ispatlamış teknikleriyle yetiştiricilik yapan kimliğe dönmeliyiz. Kaybedilen şeyler çok, toprak ve çevre büyük zararlar gördü, geleneksel bilgi de taşıyıcılarıyla beraber öldü. Fakat halen daha kurtarılabilecek, üzerinde çalışılabilecek ve yeniden düşünülebilecek çok şey var.
Bu ilişki, doğanın, insanın müdahale etmediği yabani kırsal olarak algılanmaya başladığı 18. yüzyılın sonlarında sona erdi. Yüzyılın başlarında insan dünyası, tarımsal âlem ve işlenmemiş doğa alanı, iç sınırları olmayan kesintisiz tek bir sahaydı. Fakat yüzyılın sonuna gelindiğinde çağın önemli yazarları bu süreklilik içerisinde keskin bir bölünme yaratmış ve tarım dünyasını doğa dünyasından ayırmışlardı. Bu ani ve çarpıcı duyarlılık değişimi ekolojik anlayışı baş aşağı etti ve halen daha mücadele etmekte olduğumuz çok önemli sonuçlara sebep oldu.
James H. S. McGregor dünyanın bugün karşı karşıya olduğu çevre krizinin kökeninde Batı toplumunun “İlk Doğa” ilkesini, insan toplulukları ile doğa dünyası arasındaki uyumlu ilişkiyi terk etmesinin yattığını öne sürüyor. Bu temel eser bizlere yeni bir çevresel sorumluluk yaklaşımı sunmakla kalmıyor, doğadaki yerimize dair eski anlayışı yeniden edinmemiz gerektiğini söylüyor. Doğaya karşıt ve hasım konumumuzu terk etmeli, doğuştan ait olduğumuz biyolojik dünyada geçmişin kendini ispatlamış teknikleriyle yetiştiricilik yapan kimliğe dönmeliyiz. Kaybedilen şeyler çok, toprak ve çevre büyük zararlar gördü, geleneksel bilgi de taşıyıcılarıyla beraber öldü. Fakat halen daha kurtarılabilecek, üzerinde çalışılabilecek ve yeniden düşünülebilecek çok şey var.