Serdar Özkan ilk romanıyla, Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal'den sonra en çok dile çevrilen Türk romancısı oldu.
Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı, Paula Coelho'nun Simyacı'sıyla karşılaştırılan Kayıp Gül, özgün bir -kendini keşfetme- romanı.
Değişik kültür ve felsefeleri günümüzün modern yaşantısıyla iç içe sunan Kayıp Gül, Doğu'yla Batı arasında bir köprü eser niteliğinde. Sanki bu yönüyle, hem tarihsel hem de coğrafi anlamda Doğu ile Batı arasında bir köprü olan kültürümüzün çağdaş edebiyata akseden bir yansıması. Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William Blake'ten Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan düşlerin dünyasına ve San Francisco'dan İstanbul'a kadar uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
Kayıp Gül aynı zamanda, başkalarının beğeni ve takdir kazanma uğruna düşlerinden ve kendinden ödün veren bir genç kızın öyküsü. -Başkaları benim hakkımda ne düşünür?- kaygısıyla hayallerini ve -kendi olmayı- terk eden ve bu yüzden sonunda dibe vuran Diana' nın kendini geri kazanma savaşının öyküsü. Bu savaşında ona St.Exupéry'nin Küçük Prens'i, Küçük Prens'in gülü ve İstanbul'un gülleri eşlik ediyor.
Serdar Özkan ilk romanıyla, Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal'den sonra en çok dile çevrilen Türk romancısı oldu.
Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı, Paula Coelho'nun Simyacı'sıyla karşılaştırılan Kayıp Gül, özgün bir -kendini keşfetme- romanı.
Değişik kültür ve felsefeleri günümüzün modern yaşantısıyla iç içe sunan Kayıp Gül, Doğu'yla Batı arasında bir köprü eser niteliğinde. Sanki bu yönüyle, hem tarihsel hem de coğrafi anlamda Doğu ile Batı arasında bir köprü olan kültürümüzün çağdaş edebiyata akseden bir yansıması. Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William Blake'ten Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan düşlerin dünyasına ve San Francisco'dan İstanbul'a kadar uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
Kayıp Gül aynı zamanda, başkalarının beğeni ve takdir kazanma uğruna düşlerinden ve kendinden ödün veren bir genç kızın öyküsü. -Başkaları benim hakkımda ne düşünür?- kaygısıyla hayallerini ve -kendi olmayı- terk eden ve bu yüzden sonunda dibe vuran Diana' nın kendini geri kazanma savaşının öyküsü. Bu savaşında ona St.Exupéry'nin Küçük Prens'i, Küçük Prens'in gülü ve İstanbul'un gülleri eşlik ediyor.