İstanbul'un en güzel, en ince minareleri kalbime saplanmıştı sanki, avucumda kırılan nardan üstüme kan akıyordu. Kaçtım şehirden. 18 yaşındayım, hayat önümde upuzun bir yol.
Yarı karanlık eski Gülhane Hastanesi'nde yanık bir şarkı çalar, durur ağlarım; bana yeniden verilmiş canımı hisseder ağlarım.
Yaşlı Ejder'in Protokol Yolu'ndaki tuhaf evi. İçine girdiğim tozlu altın kafes. İki insanın birbirini zedelediği yıllar. Manevi eziyeti öğreniyorum. Piyanonun üstünde Polonya'daki toplama kampından gelen kurukafa bana göz kırpıyor.
"N'aber yoldaş?" diyor.
Ve şimdi, bu yazılanların hiçbiri yok.
Akmış gitmiş su gibi.
İstanbul'un en güzel, en ince minareleri kalbime saplanmıştı sanki, avucumda kırılan nardan üstüme kan akıyordu. Kaçtım şehirden. 18 yaşındayım, hayat önümde upuzun bir yol.
Yarı karanlık eski Gülhane Hastanesi'nde yanık bir şarkı çalar, durur ağlarım; bana yeniden verilmiş canımı hisseder ağlarım.
Yaşlı Ejder'in Protokol Yolu'ndaki tuhaf evi. İçine girdiğim tozlu altın kafes. İki insanın birbirini zedelediği yıllar. Manevi eziyeti öğreniyorum. Piyanonun üstünde Polonya'daki toplama kampından gelen kurukafa bana göz kırpıyor.
"N'aber yoldaş?" diyor.
Ve şimdi, bu yazılanların hiçbiri yok.
Akmış gitmiş su gibi.