Osmanlı Devletinin temel coğrafi ve toplumsal dayanağı olan Anadoluda ortaya çıkan bu olaylar dizisi sosyal ve iktisadi düzeni altüst etmiş, izleri günümüze kadar gelen büyük kaçgun gibi bir olguyu yaratmış, devlet açısından da vergi gelirlerinin azalması, asâyişin bozulması, kentlere göçün artmasının yarattığı çok boyutlu sorunlar gibi sonuçlar doğurmuştur.
Osmanlı tarihinin klasik bölümlenmesindeki duraklama dönemine girişin ana nedeni sayılabilecek Celâlî İsyanları bu kitapla Türk tarih literatüründeki yerini almıştır.
Tadımlık
Celâlî isyanları denince, aslında en az XVI. yüzyılın başlarından beri imparatorlukçu Osmanlı düzeninin değiştirmeye başladığı siyasî ve sosyal koşullarla atbaşı yürüyen ekonomik darlığın üzerine çöktürdükleri ağır bunalımın, bütün Türkiye üzerinde yarattıkları büyük bir karışıklığın her sınıftan insanları birbirleriyle kanlı kavgaya tutuşturmasından çıkan olayları anlamak gerekir. Gerçekleyin, her ne kadar bir yamaçta kanun ve kuralları hiçe saymakla suçlanan Celâlîler ve öte yamaçta da bunlara karşı sözde düzen sağlama çabasında olan Celâlî seferi görevlileri olmak üzere kavgacılar iki düşman oba görüntüsünde iseler de bu iç karışıklıkta kimin gerçek Celâlî kimin kanun ve düzen savunucusu olduğunu anlamak çoğu kez olanaksızdır. Hele Celâlî sekbanlarının cenk için karşılaştıklarında birbirleriyle hiç de vurasıya dövüştüklerinin görülmeyişi anlatıyor ki, birbirine karşı olan iki obanın insanları arasındaki düşmanlık ancak Celâlî başbuğu ile onu kovuşturmaya padişah fermanı ile çıkarılmış Celâlî serdarı arasında kalmakta; Celâlî sekbanları ile hükûmet sekbanları dünkü ve hattâ bir karşılaşmanın ertesi günkü canciğer arkadaşlıklarının hatırını saymayı padişahın emrine üstün tutmaktadırlar.
Bu duruma göre Celâlî isyanları deyimi söz konusu ettiğimiz iç kavganın doğasını ifadeye hiç de uymamış olur. Onun için biz kavram yönünden Büyük Celâlî Kavgası biçimindeki deyimi oluntunun tarihî adı olarak kullanmayı daha uygun buluyoruz.
I. Selim zamanında başlayıp I. Süleyman saltanatının ilk on yılını dolduran köylü isyanlarına gelince, onları ne özgenlikleri ve ne de oluş biçimleri yönünden şu araştırmasını yaptığımız Büyük Celâlî Karışıklıkları türüne başlangıç yapamadığımız gibi aralarında bir bağlantı da kuramıyoruz. Çünkü. I. Süleymanın vergilerı artırmak amacıyla giriştiği arazi tahriri sıralarında en yüksek kertesine çıkan kimi bölgelerin raiyyet = çiftçi ayaklanmalarında başbuğ olan Şeyh Celâl, Baba Zünnun, Süklün Koca, Kalender, Seydi vb genel olarak halkın tarikat ve kızılbaşlık duygularını kullanmışlardı. Kendileri ve ayaklandırdıkları yığınlarda Osmanlı düzenine karşı çıkıyorlardı. Onun için, Anadolunun ancak şurasında burasında olup geçen bu tür hareketlere isyan demek zorunluluğu vardır. Öyle olduğu şundan da bellidir ki, bu ayaklanmalara katılan bölgeler ve bu bölgelerin halkı, çoğunlukla Kızılbaş-Türkmen kökenli olduklarından yapısal derinliklerine ve hele siyasî devlet örgütlerine işleyememişler, böylece devlet kendini oluşturan gücün desteğiyle sözü geçen ayaklanmaları zoru zoruna da olsa bastırabilmiştir.
Osmanlı Devletinin temel coğrafi ve toplumsal dayanağı olan Anadoluda ortaya çıkan bu olaylar dizisi sosyal ve iktisadi düzeni altüst etmiş, izleri günümüze kadar gelen büyük kaçgun gibi bir olguyu yaratmış, devlet açısından da vergi gelirlerinin azalması, asâyişin bozulması, kentlere göçün artmasının yarattığı çok boyutlu sorunlar gibi sonuçlar doğurmuştur.
Osmanlı tarihinin klasik bölümlenmesindeki duraklama dönemine girişin ana nedeni sayılabilecek Celâlî İsyanları bu kitapla Türk tarih literatüründeki yerini almıştır.
Tadımlık
Celâlî isyanları denince, aslında en az XVI. yüzyılın başlarından beri imparatorlukçu Osmanlı düzeninin değiştirmeye başladığı siyasî ve sosyal koşullarla atbaşı yürüyen ekonomik darlığın üzerine çöktürdükleri ağır bunalımın, bütün Türkiye üzerinde yarattıkları büyük bir karışıklığın her sınıftan insanları birbirleriyle kanlı kavgaya tutuşturmasından çıkan olayları anlamak gerekir. Gerçekleyin, her ne kadar bir yamaçta kanun ve kuralları hiçe saymakla suçlanan Celâlîler ve öte yamaçta da bunlara karşı sözde düzen sağlama çabasında olan Celâlî seferi görevlileri olmak üzere kavgacılar iki düşman oba görüntüsünde iseler de bu iç karışıklıkta kimin gerçek Celâlî kimin kanun ve düzen savunucusu olduğunu anlamak çoğu kez olanaksızdır. Hele Celâlî sekbanlarının cenk için karşılaştıklarında birbirleriyle hiç de vurasıya dövüştüklerinin görülmeyişi anlatıyor ki, birbirine karşı olan iki obanın insanları arasındaki düşmanlık ancak Celâlî başbuğu ile onu kovuşturmaya padişah fermanı ile çıkarılmış Celâlî serdarı arasında kalmakta; Celâlî sekbanları ile hükûmet sekbanları dünkü ve hattâ bir karşılaşmanın ertesi günkü canciğer arkadaşlıklarının hatırını saymayı padişahın emrine üstün tutmaktadırlar.
Bu duruma göre Celâlî isyanları deyimi söz konusu ettiğimiz iç kavganın doğasını ifadeye hiç de uymamış olur. Onun için biz kavram yönünden Büyük Celâlî Kavgası biçimindeki deyimi oluntunun tarihî adı olarak kullanmayı daha uygun buluyoruz.
I. Selim zamanında başlayıp I. Süleyman saltanatının ilk on yılını dolduran köylü isyanlarına gelince, onları ne özgenlikleri ve ne de oluş biçimleri yönünden şu araştırmasını yaptığımız Büyük Celâlî Karışıklıkları türüne başlangıç yapamadığımız gibi aralarında bir bağlantı da kuramıyoruz. Çünkü. I. Süleymanın vergilerı artırmak amacıyla giriştiği arazi tahriri sıralarında en yüksek kertesine çıkan kimi bölgelerin raiyyet = çiftçi ayaklanmalarında başbuğ olan Şeyh Celâl, Baba Zünnun, Süklün Koca, Kalender, Seydi vb genel olarak halkın tarikat ve kızılbaşlık duygularını kullanmışlardı. Kendileri ve ayaklandırdıkları yığınlarda Osmanlı düzenine karşı çıkıyorlardı. Onun için, Anadolunun ancak şurasında burasında olup geçen bu tür hareketlere isyan demek zorunluluğu vardır. Öyle olduğu şundan da bellidir ki, bu ayaklanmalara katılan bölgeler ve bu bölgelerin halkı, çoğunlukla Kızılbaş-Türkmen kökenli olduklarından yapısal derinliklerine ve hele siyasî devlet örgütlerine işleyememişler, böylece devlet kendini oluşturan gücün desteğiyle sözü geçen ayaklanmaları zoru zoruna da olsa bastırabilmiştir.