60'ların salon güldürülerinde veya kırsal kesimde, şehirde kadın emeğinin betimlendiği filmlerde kadına yaklaşım ile Atıf Yılmaz'ın feminist, Başar Sabuncu'nun fetişist art planlı filmlerinde kadına yaklaşım arasında nerdeyse bir uçurum saptayabileceğimizi düşünüyorum.Öte yandan Ertem Eğilmez'in ekip komedisi anlayışının kendi dinamikleri doğrultusunda değişimi ve özellikle 90'larda, bireyin izole halinden devşirilen zaafları, var olma mücadelesi üzerinden üretilmiş yeni komedi tarzı, izlerini Recep İvedik'lerde seyrettiğimiz yoz bir anlayışa dek kapı aralamaktadır.Günümüz Türk sinemasının, alternatifler-olanaklar geliştirme açısından bir kriz yaşadığı savunulabilir.
Gişe filmleri, komediler ve kişisel sıkıntı eksenli, boğulma hissi uyandıran düşük bütçeli sanat filmleri, tüm eksiklerine rağmen, bile isteye veya niyetlerinden bağımsız; sınıfları, siyasal-toplumsal bağlamı, aile kurumunu ve her türden ilişkileri işlemekte, seyirciye kimi çıktılar sunmaktadır.Günümüz Türk sinemasının güncelle alışverişi adil değildir. Ülkemizde sinema anlatım aracıhayatı geriden takip eder; gündemde öne çıkanlara, toplumun yönelimlerine göre belirlenir.Özgün sesler çıkarmak yerine üzgün sesleri gündeme taşır ve bizi bize, iş işten geçtiktensonra, yine büyük oranda yavan anlatır.
Bu yavanlığı halen süren 12 Eylül hâkimiyetine,farklı olanı üretme kaygısının ötelendiği bir krize yormak mümkündür.Tüm bunlar bir araya getirildiğindeyse birtakım çöküş ve çözülüşlere rastlamamızkaçınılmazdır. Adı konulmamış, sınırları çekilmemiş; teorisiz kalarak kalıpları sıradanlaşmışfestival sineması henüz kurulmadan çözülmüştür. Bu sinemanın atılmamış temelinde kendiniharç eyleyen sinemacılar tekrarlarına saplanıp yanlış çatılmışlardır.Türk Sinemasında Yol Ayrımı adlı çalışmamda elimden geldiği ölçüde; akıntıya, yola,çekilen küreklere, izlenen seyre ve karşı seyre (izleyicinin eylemine) değinmeye çalıştım.