#smrgSAHAF Türkiye Renkleri - 1990

Basıldığı Matbaa:
Dizi Adı:
Kargoya Teslim Süresi:
1&3
Stok Kodu:
1199056822
Boyut:
22x23
Sayfa Sayısı:
36 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
1990
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kuşe Kağıt
Dili:
Türkçe - İngilizce
Kategori:
0,00
1199056822
442814
Türkiye Renkleri -        1990
Türkiye Renkleri - 1990 #smrgSAHAF
0.00
İmgeler Salgını - Abdidin Dino

Şakir Eczacıbaşı'nın gerçekçi (realist) denen döneminde göze çarpan özelllik, renk anlayışı ve bu alanda büyük bir geleneğe bağlanmasıdır. Buna Matrakî geleneği diyorum. Gerçi Matrakî'den önce ve sonra Türk minyatür sanatında kendini gösteren bir ferahlıktır, o pafta pafta renklerin geniş serpilişi. Kaplanacak kâğıt üstünde (ya da başka bir düzeyde) eşit bir denge içinde renklerin uyumu ya da çelişkisi…

"Tamamlayıcı renkler kuralı"nın sonsuz oyunlarını, karmalarını, bağdaşma ya da çatışmalarını Şakir, Türk minyatür geleneğinin içinden geçerek fotoğraf sanatına uyguluyor, yeni boyutlara eriştiriyor…

İş, renk seçmekle bitmiyor kuşkusuz; bir de renklerin kapladığı alanların ölçekleri sorunu ve ayrıca Şakir'in bilinçle kullandığı başka başka dokuların, maddelerin fotoğrafta bir araya gelmeleri olgusu var: Kerpiç, ahşap, taş, tuğla örneğin ıslakla kurunun, düzgünle pürtüklünün, doluyla boşun, yuvarlakla köşelinin bağdaşması fotoğraf makinesinin dikdörtgeni içinde…

Çerçeveleme, "kadraj", dış imgeyi bir fotoğraf makinesinin dikdörtgenine yerleştirmek: Fotoğrafçının "to be or not to be"si… Tılsımlı dikdörtgen ya vareder, ya yok eder fotoğrafçıyı!

… Şakir Eczacıbaşı'nın yeni aşamasına gelince… Renk akışları, biçimleri, geride bıraktıkları izler, sınırlarından taşmış insanlar, eşyalar; dünya bir ebemkuşağı mı ne? Bir kuyrukluyıldız mı? Şakir Eczacıbaşı'nın yeni fotoğrafları… Fotoğrafların her biri bir anlatı, bir imge şiiri, bir serüven parçası.

Yine fakir mahalleler söz konusudur, fakat ışık ve renk imbiklerinden süzülüp geçmişler hepsi; kaçtı kaçacak renkler, bir değişiklik rüzgârı biçimleri birbirine katmış. Koyuluk ve açıklık "lekeleri". Fotoğrafların bir çeşit belirsizliği, hayal etme kapılarını ardına kadar açmış seyirci için: Belleğin belirsizliği. Bunlar görülen değil, anılan imgeler ya da peşin hayal edilen imgeler. Belki, gelecek bir mutluluğun imgeleri…

Böylesi duyguları aktarmak için teknik zorluklar eksik olmasa gerek; Şakir, ressamın fırça sallaması, boya sıçratması gibi kameraya hareket mi katıyor? Hem çektiği kişi, hem kendi, kıpırdıyor mu çekim sırasında? "Action painting"in bir çeşidi mi bu? Niçin olmasın? İmgelerin etkinliği karşısında ilginç değil bu çeşit sorular; önemli olan "fotoğrafçı ressamlar"dan sonra "ressam fotoğrafçılar"ın dünyayı yorumlaması. Hem belli değil, belki, Şakir Eczacıbaşı kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar?

… Leonardo'nun "sfumato" dediği sisli, büyülü ve buğulu cinsten onun fotoğraflarının hepsi. Şakir'in görsel tutkusu, fotoğraftan başka bir de sinema ve sinematek aşkından da belli. Şakir Eczacıbaşı fotoğrafçı mı, ressam mı, yoksa kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar mı? Fotoğraflarına bakıp siz karar verin; belki hepsi birden!

İmgeler Salgını - Abdidin Dino

Şakir Eczacıbaşı'nın gerçekçi (realist) denen döneminde göze çarpan özelllik, renk anlayışı ve bu alanda büyük bir geleneğe bağlanmasıdır. Buna Matrakî geleneği diyorum. Gerçi Matrakî'den önce ve sonra Türk minyatür sanatında kendini gösteren bir ferahlıktır, o pafta pafta renklerin geniş serpilişi. Kaplanacak kâğıt üstünde (ya da başka bir düzeyde) eşit bir denge içinde renklerin uyumu ya da çelişkisi…

"Tamamlayıcı renkler kuralı"nın sonsuz oyunlarını, karmalarını, bağdaşma ya da çatışmalarını Şakir, Türk minyatür geleneğinin içinden geçerek fotoğraf sanatına uyguluyor, yeni boyutlara eriştiriyor…

İş, renk seçmekle bitmiyor kuşkusuz; bir de renklerin kapladığı alanların ölçekleri sorunu ve ayrıca Şakir'in bilinçle kullandığı başka başka dokuların, maddelerin fotoğrafta bir araya gelmeleri olgusu var: Kerpiç, ahşap, taş, tuğla örneğin ıslakla kurunun, düzgünle pürtüklünün, doluyla boşun, yuvarlakla köşelinin bağdaşması fotoğraf makinesinin dikdörtgeni içinde…

Çerçeveleme, "kadraj", dış imgeyi bir fotoğraf makinesinin dikdörtgenine yerleştirmek: Fotoğrafçının "to be or not to be"si… Tılsımlı dikdörtgen ya vareder, ya yok eder fotoğrafçıyı!

… Şakir Eczacıbaşı'nın yeni aşamasına gelince… Renk akışları, biçimleri, geride bıraktıkları izler, sınırlarından taşmış insanlar, eşyalar; dünya bir ebemkuşağı mı ne? Bir kuyrukluyıldız mı? Şakir Eczacıbaşı'nın yeni fotoğrafları… Fotoğrafların her biri bir anlatı, bir imge şiiri, bir serüven parçası.

Yine fakir mahalleler söz konusudur, fakat ışık ve renk imbiklerinden süzülüp geçmişler hepsi; kaçtı kaçacak renkler, bir değişiklik rüzgârı biçimleri birbirine katmış. Koyuluk ve açıklık "lekeleri". Fotoğrafların bir çeşit belirsizliği, hayal etme kapılarını ardına kadar açmış seyirci için: Belleğin belirsizliği. Bunlar görülen değil, anılan imgeler ya da peşin hayal edilen imgeler. Belki, gelecek bir mutluluğun imgeleri…

Böylesi duyguları aktarmak için teknik zorluklar eksik olmasa gerek; Şakir, ressamın fırça sallaması, boya sıçratması gibi kameraya hareket mi katıyor? Hem çektiği kişi, hem kendi, kıpırdıyor mu çekim sırasında? "Action painting"in bir çeşidi mi bu? Niçin olmasın? İmgelerin etkinliği karşısında ilginç değil bu çeşit sorular; önemli olan "fotoğrafçı ressamlar"dan sonra "ressam fotoğrafçılar"ın dünyayı yorumlaması. Hem belli değil, belki, Şakir Eczacıbaşı kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar?

… Leonardo'nun "sfumato" dediği sisli, büyülü ve buğulu cinsten onun fotoğraflarının hepsi. Şakir'in görsel tutkusu, fotoğraftan başka bir de sinema ve sinematek aşkından da belli. Şakir Eczacıbaşı fotoğrafçı mı, ressam mı, yoksa kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar mı? Fotoğraflarına bakıp siz karar verin; belki hepsi birden!

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat