Günümüzdeki işleyişin eksiklik ve aksaklıkları ise başlangıçtaki yaptırımcı iradenin ve bu iradenin aktörleri olan Osmanlı-Türk aydınının tarih ve mirasıyla çok yakından ilgilidir. Devletin bekâsı amacıyla “örümcek kafalı” halka zorla hazmettirilmeye çalışılan Batılı “güzellikler” bu iradenin “düzen” saplantısıyla sınırlıdır. Batılılaşma özünde eskiye ve yeniye yönelik birbirine koşut iki normalizasyon sürecinde somutlaşır: Bir yandan geleneksel farklılıkların gayrimeşruiyeti ve bu farklılıkların eşitlenmesi, ama öte yandan böylelikle temellendirilen demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan toplumsal çelişkinin gayrimeşru addedilmesi. Devletin toplum üstündeki velâyeti işte burada ortaya çıkmaktadır. Bir yandan onu gerçek bir demokratik işleyişe ulaştıracak çelişki mekanizmasından özürlü, öte yandan ona demokratik çağların yalnızlıklarıyla baş edebilme gücünü verebilecek geleneksel toplumsallıklardan yasaklı, sınırlandırılmış bir toplumun serpilip gelişebilmesi kolay değildir. Demokrasi donanımı böylesine zayıf bir toplumun, bu yüzden, devletlerin zorbalıklarına karşı kendisini savunabilmesi çok zor olmaktadır. Ve toplum kimi zaman paternalist devlete karşı kendini ifade etme aracı olarak “zor”a başvurmak durumunda kalmaktadır.
“Cengiz Aktar çalışmasında, “Türk modernleşmesi” gibi bir olgunun tarihini yazmayı değil, o “Türk modernleşmesi” denilen sürecin aslında, Türkiye'nin Batı'ya uyumlulaştırılması süreci olduğunu ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Gerçek demokratik süreci sakatlayıcı “yabancı” bir kavramı topluma uyarlamanın ne denli çatışmalı bir ilişki yarattığını vurguluyor.” Nuh Köklü / Kitap Gazetesi
Günümüzdeki işleyişin eksiklik ve aksaklıkları ise başlangıçtaki yaptırımcı iradenin ve bu iradenin aktörleri olan Osmanlı-Türk aydınının tarih ve mirasıyla çok yakından ilgilidir. Devletin bekâsı amacıyla “örümcek kafalı” halka zorla hazmettirilmeye çalışılan Batılı “güzellikler” bu iradenin “düzen” saplantısıyla sınırlıdır. Batılılaşma özünde eskiye ve yeniye yönelik birbirine koşut iki normalizasyon sürecinde somutlaşır: Bir yandan geleneksel farklılıkların gayrimeşruiyeti ve bu farklılıkların eşitlenmesi, ama öte yandan böylelikle temellendirilen demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan toplumsal çelişkinin gayrimeşru addedilmesi. Devletin toplum üstündeki velâyeti işte burada ortaya çıkmaktadır. Bir yandan onu gerçek bir demokratik işleyişe ulaştıracak çelişki mekanizmasından özürlü, öte yandan ona demokratik çağların yalnızlıklarıyla baş edebilme gücünü verebilecek geleneksel toplumsallıklardan yasaklı, sınırlandırılmış bir toplumun serpilip gelişebilmesi kolay değildir. Demokrasi donanımı böylesine zayıf bir toplumun, bu yüzden, devletlerin zorbalıklarına karşı kendisini savunabilmesi çok zor olmaktadır. Ve toplum kimi zaman paternalist devlete karşı kendini ifade etme aracı olarak “zor”a başvurmak durumunda kalmaktadır.
“Cengiz Aktar çalışmasında, “Türk modernleşmesi” gibi bir olgunun tarihini yazmayı değil, o “Türk modernleşmesi” denilen sürecin aslında, Türkiye'nin Batı'ya uyumlulaştırılması süreci olduğunu ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Gerçek demokratik süreci sakatlayıcı “yabancı” bir kavramı topluma uyarlamanın ne denli çatışmalı bir ilişki yarattığını vurguluyor.” Nuh Köklü / Kitap Gazetesi