#smrgKİTABEVİ Türklerin Yolculuğu - 2024
Editör:
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Basıldığı Matbaa:
Vadi Garfik Tsarım
Dizi Adı:
Deneme
ISBN-10:
6055328528
Kargoya Teslim Süresi:
1&3
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
438
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
201,00
Havale/EFT ile:
194,97
Bu üründen 1 adet satın alınmıştır.
Stoktan teslim
1199228448
615273
https://www.simurgkitabevi.com/turklerin-yolculugu-2024
Türklerin Yolculuğu - 2024 #smrgKİTABEVİ
201.00
Karanlıktan Aydınlığa, Aydınlıktan Karanlığa,…
İnsanlığın Aydınlanmasını anlamak, binlerce yıllık insanlık tarihinin sosyal, kültürel ve siyasal dönüm noktalarını içine alan tarihsel bir perspektiften bakmakla mümkün olabilir.
Bugün Anadolu'da yaşayan “Türklerin” Sibirya'nın güneyinden başlayan yolcuklarını, Uzak-Doğu, Orta-Asya, Orta-Doğu ve Avrupa siyasi ve kültür ortamının etkileri altında sürdürdüklerini; bazen, Osmanlı döneminde olduğu gibi, yüzlerce yıl süren, düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı veya yok edildiği, entelektüel kısırlığın hakim olduğu dönemlerde karanlığa gömülünmüş, bazen de, kıtalar arası ticaretin (İpek Yolu ve Baharat Yolu), hoşgörünün ve göreceli özgürlüklerin her alanda etkileşerek zenginleştirdiği kültürlerin kavşak bölgesinde, Farabi'ler, İbn-i Sina'lar, Biruni'ler, Ömer Hayyam'lar ortaya çıkaran Orta-Asya coğrafyasında, bir aydınlanma patlaması yaşanmıştı.
Aydınlanma tarih içerisinde süren bir bayrak yarışı gibidir. Mısır ve Mezopotamya'da gelişen bilim ve felsefe zamanla, ticari ve kültürel ilişkilerle, Batı Anadolu'da ve Yunanistan'da uygun ortam bulup orada da yeşermiş, gelişmiş ve bunu Bağdat'ta başlatılan “Abbasi Aydınlanması” takip etmiş, Endülüs (İspanya) Emevîleri döneminde de Batı Avrupa'ya geçmişti. Aydınlanma süreçlerinin ortak yanı, kısıtlayan yoz güçlere karşı verilen, yüzlerce yıl süren, yeniliklerin, akıl ve bilimin önünü açan özgürleşme mücadeleleri olmalarıdır.
“Abbasi Aydınlanmasını” başlatanlar, kadere inanmayan ve dogmaların bütün zamanlar için geçerli olduğu görüşünü reddeden, yeni şartlara göre özgürce güncellenebileceğini ileri süren, olayların neden ve sonuçlarını akla, gözlemlere ve deneyimlere dayanarak, ilişkilendirerek açıklamaya çalışan, Helen Aydınlanmasının eserlerini kendi dillerine çevirerek akıl, bilim ve felsefe alanlarında yeni aydınlanma atılımları başlatan özgür düşünceli Mutezile filozof ve bilim insanları olmuştur. Bu aydınlanma dönemine son verenler ise akıl ve bilim yoluna ancak dogmalarla ters düşmediklerinde izin verip özgürlükleri kısıtlamaya başlayanlardır. Bu kısıtlanmış yoz dönem, daha da ileri gidilerek, dogmalara uysun veya uymasın, tüm güncellemelere (reformlara) karşı çıkan Selefi zihniyetine dönüşerek, Aydınlanmayı, İslam coğrafyasında tamamen sonlandırmıştı.
“Batı Aydınlanmasının” yaşandığı coğrafyaya komşu olan Osmanlı devleti, bu aydınlanmanın geliştirdiği felsefe, bilim ve teknolojinin katkısı ve disiplinli, dinamik, örgütlü, üretken toplum yapısı ile, giderek zenginleşen Batı toplumları karşısında geride kalmış, yenik düşmüş ve çökmüştü. Bu süreci gören, yaşayan ve anlayan son dönem Osmanlı aydınları ve subayları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda aklın özgürleşmesinin ve “Muasır Medeniyete” ulaşmanın ve geçmenin önünü açıcı sosyal ve kültürel devrimler yapmayı başarmışlardı.
Şimdi ise, Cumhuriyetin kuruluşundan beri fırsat kollayanların, eski yoz düzene (“Osmanlı Restorasyonu” ile) dönmek için başlattıkları karşı-devrim ile karşı karşıyayız. İçine sürüklendiğimiz, her alanda yaşadığımız derin buhranların nedeni bu yoz ve çürüten, özgürlük düşmanı çağ-dışı zihniyettir!
İnsanlığın Aydınlanmasını anlamak, binlerce yıllık insanlık tarihinin sosyal, kültürel ve siyasal dönüm noktalarını içine alan tarihsel bir perspektiften bakmakla mümkün olabilir.
Bugün Anadolu'da yaşayan “Türklerin” Sibirya'nın güneyinden başlayan yolcuklarını, Uzak-Doğu, Orta-Asya, Orta-Doğu ve Avrupa siyasi ve kültür ortamının etkileri altında sürdürdüklerini; bazen, Osmanlı döneminde olduğu gibi, yüzlerce yıl süren, düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı veya yok edildiği, entelektüel kısırlığın hakim olduğu dönemlerde karanlığa gömülünmüş, bazen de, kıtalar arası ticaretin (İpek Yolu ve Baharat Yolu), hoşgörünün ve göreceli özgürlüklerin her alanda etkileşerek zenginleştirdiği kültürlerin kavşak bölgesinde, Farabi'ler, İbn-i Sina'lar, Biruni'ler, Ömer Hayyam'lar ortaya çıkaran Orta-Asya coğrafyasında, bir aydınlanma patlaması yaşanmıştı.
Aydınlanma tarih içerisinde süren bir bayrak yarışı gibidir. Mısır ve Mezopotamya'da gelişen bilim ve felsefe zamanla, ticari ve kültürel ilişkilerle, Batı Anadolu'da ve Yunanistan'da uygun ortam bulup orada da yeşermiş, gelişmiş ve bunu Bağdat'ta başlatılan “Abbasi Aydınlanması” takip etmiş, Endülüs (İspanya) Emevîleri döneminde de Batı Avrupa'ya geçmişti. Aydınlanma süreçlerinin ortak yanı, kısıtlayan yoz güçlere karşı verilen, yüzlerce yıl süren, yeniliklerin, akıl ve bilimin önünü açan özgürleşme mücadeleleri olmalarıdır.
“Abbasi Aydınlanmasını” başlatanlar, kadere inanmayan ve dogmaların bütün zamanlar için geçerli olduğu görüşünü reddeden, yeni şartlara göre özgürce güncellenebileceğini ileri süren, olayların neden ve sonuçlarını akla, gözlemlere ve deneyimlere dayanarak, ilişkilendirerek açıklamaya çalışan, Helen Aydınlanmasının eserlerini kendi dillerine çevirerek akıl, bilim ve felsefe alanlarında yeni aydınlanma atılımları başlatan özgür düşünceli Mutezile filozof ve bilim insanları olmuştur. Bu aydınlanma dönemine son verenler ise akıl ve bilim yoluna ancak dogmalarla ters düşmediklerinde izin verip özgürlükleri kısıtlamaya başlayanlardır. Bu kısıtlanmış yoz dönem, daha da ileri gidilerek, dogmalara uysun veya uymasın, tüm güncellemelere (reformlara) karşı çıkan Selefi zihniyetine dönüşerek, Aydınlanmayı, İslam coğrafyasında tamamen sonlandırmıştı.
“Batı Aydınlanmasının” yaşandığı coğrafyaya komşu olan Osmanlı devleti, bu aydınlanmanın geliştirdiği felsefe, bilim ve teknolojinin katkısı ve disiplinli, dinamik, örgütlü, üretken toplum yapısı ile, giderek zenginleşen Batı toplumları karşısında geride kalmış, yenik düşmüş ve çökmüştü. Bu süreci gören, yaşayan ve anlayan son dönem Osmanlı aydınları ve subayları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda aklın özgürleşmesinin ve “Muasır Medeniyete” ulaşmanın ve geçmenin önünü açıcı sosyal ve kültürel devrimler yapmayı başarmışlardı.
Şimdi ise, Cumhuriyetin kuruluşundan beri fırsat kollayanların, eski yoz düzene (“Osmanlı Restorasyonu” ile) dönmek için başlattıkları karşı-devrim ile karşı karşıyayız. İçine sürüklendiğimiz, her alanda yaşadığımız derin buhranların nedeni bu yoz ve çürüten, özgürlük düşmanı çağ-dışı zihniyettir!
Karanlıktan Aydınlığa, Aydınlıktan Karanlığa,…
İnsanlığın Aydınlanmasını anlamak, binlerce yıllık insanlık tarihinin sosyal, kültürel ve siyasal dönüm noktalarını içine alan tarihsel bir perspektiften bakmakla mümkün olabilir.
Bugün Anadolu'da yaşayan “Türklerin” Sibirya'nın güneyinden başlayan yolcuklarını, Uzak-Doğu, Orta-Asya, Orta-Doğu ve Avrupa siyasi ve kültür ortamının etkileri altında sürdürdüklerini; bazen, Osmanlı döneminde olduğu gibi, yüzlerce yıl süren, düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı veya yok edildiği, entelektüel kısırlığın hakim olduğu dönemlerde karanlığa gömülünmüş, bazen de, kıtalar arası ticaretin (İpek Yolu ve Baharat Yolu), hoşgörünün ve göreceli özgürlüklerin her alanda etkileşerek zenginleştirdiği kültürlerin kavşak bölgesinde, Farabi'ler, İbn-i Sina'lar, Biruni'ler, Ömer Hayyam'lar ortaya çıkaran Orta-Asya coğrafyasında, bir aydınlanma patlaması yaşanmıştı.
Aydınlanma tarih içerisinde süren bir bayrak yarışı gibidir. Mısır ve Mezopotamya'da gelişen bilim ve felsefe zamanla, ticari ve kültürel ilişkilerle, Batı Anadolu'da ve Yunanistan'da uygun ortam bulup orada da yeşermiş, gelişmiş ve bunu Bağdat'ta başlatılan “Abbasi Aydınlanması” takip etmiş, Endülüs (İspanya) Emevîleri döneminde de Batı Avrupa'ya geçmişti. Aydınlanma süreçlerinin ortak yanı, kısıtlayan yoz güçlere karşı verilen, yüzlerce yıl süren, yeniliklerin, akıl ve bilimin önünü açan özgürleşme mücadeleleri olmalarıdır.
“Abbasi Aydınlanmasını” başlatanlar, kadere inanmayan ve dogmaların bütün zamanlar için geçerli olduğu görüşünü reddeden, yeni şartlara göre özgürce güncellenebileceğini ileri süren, olayların neden ve sonuçlarını akla, gözlemlere ve deneyimlere dayanarak, ilişkilendirerek açıklamaya çalışan, Helen Aydınlanmasının eserlerini kendi dillerine çevirerek akıl, bilim ve felsefe alanlarında yeni aydınlanma atılımları başlatan özgür düşünceli Mutezile filozof ve bilim insanları olmuştur. Bu aydınlanma dönemine son verenler ise akıl ve bilim yoluna ancak dogmalarla ters düşmediklerinde izin verip özgürlükleri kısıtlamaya başlayanlardır. Bu kısıtlanmış yoz dönem, daha da ileri gidilerek, dogmalara uysun veya uymasın, tüm güncellemelere (reformlara) karşı çıkan Selefi zihniyetine dönüşerek, Aydınlanmayı, İslam coğrafyasında tamamen sonlandırmıştı.
“Batı Aydınlanmasının” yaşandığı coğrafyaya komşu olan Osmanlı devleti, bu aydınlanmanın geliştirdiği felsefe, bilim ve teknolojinin katkısı ve disiplinli, dinamik, örgütlü, üretken toplum yapısı ile, giderek zenginleşen Batı toplumları karşısında geride kalmış, yenik düşmüş ve çökmüştü. Bu süreci gören, yaşayan ve anlayan son dönem Osmanlı aydınları ve subayları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda aklın özgürleşmesinin ve “Muasır Medeniyete” ulaşmanın ve geçmenin önünü açıcı sosyal ve kültürel devrimler yapmayı başarmışlardı.
Şimdi ise, Cumhuriyetin kuruluşundan beri fırsat kollayanların, eski yoz düzene (“Osmanlı Restorasyonu” ile) dönmek için başlattıkları karşı-devrim ile karşı karşıyayız. İçine sürüklendiğimiz, her alanda yaşadığımız derin buhranların nedeni bu yoz ve çürüten, özgürlük düşmanı çağ-dışı zihniyettir!
İnsanlığın Aydınlanmasını anlamak, binlerce yıllık insanlık tarihinin sosyal, kültürel ve siyasal dönüm noktalarını içine alan tarihsel bir perspektiften bakmakla mümkün olabilir.
Bugün Anadolu'da yaşayan “Türklerin” Sibirya'nın güneyinden başlayan yolcuklarını, Uzak-Doğu, Orta-Asya, Orta-Doğu ve Avrupa siyasi ve kültür ortamının etkileri altında sürdürdüklerini; bazen, Osmanlı döneminde olduğu gibi, yüzlerce yıl süren, düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı veya yok edildiği, entelektüel kısırlığın hakim olduğu dönemlerde karanlığa gömülünmüş, bazen de, kıtalar arası ticaretin (İpek Yolu ve Baharat Yolu), hoşgörünün ve göreceli özgürlüklerin her alanda etkileşerek zenginleştirdiği kültürlerin kavşak bölgesinde, Farabi'ler, İbn-i Sina'lar, Biruni'ler, Ömer Hayyam'lar ortaya çıkaran Orta-Asya coğrafyasında, bir aydınlanma patlaması yaşanmıştı.
Aydınlanma tarih içerisinde süren bir bayrak yarışı gibidir. Mısır ve Mezopotamya'da gelişen bilim ve felsefe zamanla, ticari ve kültürel ilişkilerle, Batı Anadolu'da ve Yunanistan'da uygun ortam bulup orada da yeşermiş, gelişmiş ve bunu Bağdat'ta başlatılan “Abbasi Aydınlanması” takip etmiş, Endülüs (İspanya) Emevîleri döneminde de Batı Avrupa'ya geçmişti. Aydınlanma süreçlerinin ortak yanı, kısıtlayan yoz güçlere karşı verilen, yüzlerce yıl süren, yeniliklerin, akıl ve bilimin önünü açan özgürleşme mücadeleleri olmalarıdır.
“Abbasi Aydınlanmasını” başlatanlar, kadere inanmayan ve dogmaların bütün zamanlar için geçerli olduğu görüşünü reddeden, yeni şartlara göre özgürce güncellenebileceğini ileri süren, olayların neden ve sonuçlarını akla, gözlemlere ve deneyimlere dayanarak, ilişkilendirerek açıklamaya çalışan, Helen Aydınlanmasının eserlerini kendi dillerine çevirerek akıl, bilim ve felsefe alanlarında yeni aydınlanma atılımları başlatan özgür düşünceli Mutezile filozof ve bilim insanları olmuştur. Bu aydınlanma dönemine son verenler ise akıl ve bilim yoluna ancak dogmalarla ters düşmediklerinde izin verip özgürlükleri kısıtlamaya başlayanlardır. Bu kısıtlanmış yoz dönem, daha da ileri gidilerek, dogmalara uysun veya uymasın, tüm güncellemelere (reformlara) karşı çıkan Selefi zihniyetine dönüşerek, Aydınlanmayı, İslam coğrafyasında tamamen sonlandırmıştı.
“Batı Aydınlanmasının” yaşandığı coğrafyaya komşu olan Osmanlı devleti, bu aydınlanmanın geliştirdiği felsefe, bilim ve teknolojinin katkısı ve disiplinli, dinamik, örgütlü, üretken toplum yapısı ile, giderek zenginleşen Batı toplumları karşısında geride kalmış, yenik düşmüş ve çökmüştü. Bu süreci gören, yaşayan ve anlayan son dönem Osmanlı aydınları ve subayları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda aklın özgürleşmesinin ve “Muasır Medeniyete” ulaşmanın ve geçmenin önünü açıcı sosyal ve kültürel devrimler yapmayı başarmışlardı.
Şimdi ise, Cumhuriyetin kuruluşundan beri fırsat kollayanların, eski yoz düzene (“Osmanlı Restorasyonu” ile) dönmek için başlattıkları karşı-devrim ile karşı karşıyayız. İçine sürüklendiğimiz, her alanda yaşadığımız derin buhranların nedeni bu yoz ve çürüten, özgürlük düşmanı çağ-dışı zihniyettir!
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.