Mümtaz'er Türköne bu çalışmada, Anadolu irfanının temsilcilerinde vicdani olanın izlerini sürmeye çalıştı. Anadolu insanda her daim var olagelen siyasi hesaplar gütmeden, bir çıkar gözetmeden adaleti iyilik üzerine organize edip, insanı aziz tutma geleneğinin köklerini muhafazakar aydınlarımızın dimağlarında nasıl şekillendiğinin izdüşümlerini sürmeye çalıştı.
Kürt sorunun çözülebilmesi için insanın vicdandan kaynaklanan adalet duygusunun ön planda olmasının öneminin çok büyük olduğu bu dönemde , Türköne kimi zaman kışkırtıcı, kimi zaman anlamaya çalışan, kimi zaman öz eleştiriye varan sorularıyla bizleri şaşırtmaktadır. Türköne'nin sorularında kendi serencamının izleri de sürebilmemiz mümkündür. Kendileriyle bir dönem aynı mücadeleyi verdiği dostlarıyla sanki bir öz eleştiri anaforuna yolculuk etmektedir. Bu yolculukta, röportaj yaptığı aydınların Kürt sorunuyla ilk karşılaşmaları, pişmanlıkları, tarihi tecrübeleri ve geleceğe dair ön görülerini bütünüyle okuyucunun önüne konmaktadır.
Bu kitap, aynı zamanda Kürtlerinin ıstırabına ortak olan Anadolu vicdanın anlaşılması için okunması gereken kışkırtıcı bir manifesto niteliği taşımaktadır. Yüreklerin onarılması için gür bir çığlık özelliği taşıyan bir kitabı tarihin tam ortasına fırlatıyor Türköne. Ve tam buradan bizlere diyor ki, Kürt sorununu ne kadar kalbinizle düşündünüz? Bu soru aslında Türkiye toplumu için çok önemli bir sorudur. Anadolu vicdanı her daim adalet üzere var olmuştur. İşte bu soru bu vicdanın ne kadar gerçekçi olduğunu düşünmemizi sağlayacak çelişkileri içinde barındırmaktadır.
Bu kitap aslında bizlere ön yargılarımızdan kurtularak aklımızı özgürleştirme çağrısını yaparak tarihsel metin olma özelliğini de bünyesinde taşımaktadır. Kürtleri anlama aklımız, yıllarca Tv ekranlarından ve gazete köşelerinde yazan birkaç yazarın bakış açısına esir edilmişti. Hep daim birlikte yaşadığımız insanları kitle iletişim araçlarının diliyle anlıyorduk. Bu sorunun temelinde yatan sebep aslında bu aracı dildi. Bugün,Anadolu insanın, aracı dillerin etkisinden kurtulup, Kürt sorununa tekrar bakması gerekmektedir.
Türköne, röportaj yaptığı aydınları tanımlarken:
"Kürt olmayan ve bilhassa Türk olanlarla konuştum. Konuştuklarımın hepsi saygın ve temsil yeteneği olan kanaat önderleri. Dindarlar ve milliyetçiler. Aralarında Mustafa İslamoğlu gibi günümüzün önde gelen İslâm alimlerinden biri de var. Nevzat Kösoğlu gibi, Türk milliyetçiliği fikrinin yaşayan en büyük otoritesi de. Sadece ulusalcıları bu kitaba dahil etmedim. Her biri son derece önemli ve temsil edici önderler. İddia ediyorum ki bu kitapta yer alan kişiler Türkiye'de İslâm'ı bir hayat biçimi olarak benimseyenleri de, milliyetçileri de temsil ediyor. Kürtler, "farklı meşreplerde Türkler, bizim hakkımızda ne düşünüyorlar?" sorusuna bu kitapta "samimi' cevaplar bulabilirler" diyerek Türk okuyucusunu bu konu etrafında tekrar düşünmeye çağırıyor.
Mümtaz'er Türköne bu çalışmada, Anadolu irfanının temsilcilerinde vicdani olanın izlerini sürmeye çalıştı. Anadolu insanda her daim var olagelen siyasi hesaplar gütmeden, bir çıkar gözetmeden adaleti iyilik üzerine organize edip, insanı aziz tutma geleneğinin köklerini muhafazakar aydınlarımızın dimağlarında nasıl şekillendiğinin izdüşümlerini sürmeye çalıştı.
Kürt sorunun çözülebilmesi için insanın vicdandan kaynaklanan adalet duygusunun ön planda olmasının öneminin çok büyük olduğu bu dönemde , Türköne kimi zaman kışkırtıcı, kimi zaman anlamaya çalışan, kimi zaman öz eleştiriye varan sorularıyla bizleri şaşırtmaktadır. Türköne'nin sorularında kendi serencamının izleri de sürebilmemiz mümkündür. Kendileriyle bir dönem aynı mücadeleyi verdiği dostlarıyla sanki bir öz eleştiri anaforuna yolculuk etmektedir. Bu yolculukta, röportaj yaptığı aydınların Kürt sorunuyla ilk karşılaşmaları, pişmanlıkları, tarihi tecrübeleri ve geleceğe dair ön görülerini bütünüyle okuyucunun önüne konmaktadır.
Bu kitap, aynı zamanda Kürtlerinin ıstırabına ortak olan Anadolu vicdanın anlaşılması için okunması gereken kışkırtıcı bir manifesto niteliği taşımaktadır. Yüreklerin onarılması için gür bir çığlık özelliği taşıyan bir kitabı tarihin tam ortasına fırlatıyor Türköne. Ve tam buradan bizlere diyor ki, Kürt sorununu ne kadar kalbinizle düşündünüz? Bu soru aslında Türkiye toplumu için çok önemli bir sorudur. Anadolu vicdanı her daim adalet üzere var olmuştur. İşte bu soru bu vicdanın ne kadar gerçekçi olduğunu düşünmemizi sağlayacak çelişkileri içinde barındırmaktadır.
Bu kitap aslında bizlere ön yargılarımızdan kurtularak aklımızı özgürleştirme çağrısını yaparak tarihsel metin olma özelliğini de bünyesinde taşımaktadır. Kürtleri anlama aklımız, yıllarca Tv ekranlarından ve gazete köşelerinde yazan birkaç yazarın bakış açısına esir edilmişti. Hep daim birlikte yaşadığımız insanları kitle iletişim araçlarının diliyle anlıyorduk. Bu sorunun temelinde yatan sebep aslında bu aracı dildi. Bugün,Anadolu insanın, aracı dillerin etkisinden kurtulup, Kürt sorununa tekrar bakması gerekmektedir.
Türköne, röportaj yaptığı aydınları tanımlarken:
"Kürt olmayan ve bilhassa Türk olanlarla konuştum. Konuştuklarımın hepsi saygın ve temsil yeteneği olan kanaat önderleri. Dindarlar ve milliyetçiler. Aralarında Mustafa İslamoğlu gibi günümüzün önde gelen İslâm alimlerinden biri de var. Nevzat Kösoğlu gibi, Türk milliyetçiliği fikrinin yaşayan en büyük otoritesi de. Sadece ulusalcıları bu kitaba dahil etmedim. Her biri son derece önemli ve temsil edici önderler. İddia ediyorum ki bu kitapta yer alan kişiler Türkiye'de İslâm'ı bir hayat biçimi olarak benimseyenleri de, milliyetçileri de temsil ediyor. Kürtler, "farklı meşreplerde Türkler, bizim hakkımızda ne düşünüyorlar?" sorusuna bu kitapta "samimi' cevaplar bulabilirler" diyerek Türk okuyucusunu bu konu etrafında tekrar düşünmeye çağırıyor.