Zindan zemini kindarlık üretmeye müsait... Onu sabırla derine gömmek, onun yerine tevekkülün çelebiliğini koymak, masumiyetten güç almak gerekiyor. Masumiyetin sessiz bir gücü var. Karanlıktan korkmayan, sözünü sakınmayan, hiçbir kudretliye yaslanmayan, tehdit edilse de uslanmayan bir gücü var masumiyetin... (...) Ona güveniyorum.
Bugüne dek defalarca yakın tarihimize ışık tutmuş olan Can Dündar, 2015 Kasım'ında hapse atıldığında basın özgürlüğü mücadelesinin ve tarihin bir öznesi haline geldi.
Tutuklandık, sadece edebiyatın usta mahkûmlarına selam gönderen bir hapishane kitabı değil, yaşamakta olduğumuz döneme dair de "içeriden" bir tanıklık...
“İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar!”
O aşamada “bomba”mızı gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'a göstermek aklıma geldi.
Yazı işleri ile vakıf arasındaki hassas çizgiyi özenle koruyan bir yöneticiydi. Ancak aynı zamanda gazetenin ve benim avukatımdı. Bu tür duyarlı haberlerde ona danışmak adetindeyim.
Görüntüleri izleyince, önce içindeki gazeteci, heyecanla ayağa kalktı; sonra içindeki avukat, onu itidale davet edip oturttu.
“Bunun sonuçlarını düşündün mü?” dedi.
Bu, alarm zili demekti.
28 Mayıs'taki acil toplantıya böyle girdik.
Odaya karşılıklı yerleştirilmiş siyah deri koltuklara avukatlarla gazeteciler karşılıklı yerleşti.
Cumhuriyet'in avukat kadrosu, yılların deneyimiyle “gazetecinin dilinden” anlardı. Riskleri söyler, kararı yazı işlerini bırakırlardı. Yine öyle yaptılar. Akın, toplantıyı açarken gayet net konuştu:
“Bunun ‘devlet sırrı' olduğunu söyleyecekler. TIR'ları durduran savcıları, askerleri tutukladılar. ‘Devletin sırrını ifşa', ağır ceza gerektiren suçtur. Tutuklama kaçınılmaz…”
Zindan zemini kindarlık üretmeye müsait... Onu sabırla derine gömmek, onun yerine tevekkülün çelebiliğini koymak, masumiyetten güç almak gerekiyor. Masumiyetin sessiz bir gücü var. Karanlıktan korkmayan, sözünü sakınmayan, hiçbir kudretliye yaslanmayan, tehdit edilse de uslanmayan bir gücü var masumiyetin... (...) Ona güveniyorum.
Bugüne dek defalarca yakın tarihimize ışık tutmuş olan Can Dündar, 2015 Kasım'ında hapse atıldığında basın özgürlüğü mücadelesinin ve tarihin bir öznesi haline geldi.
Tutuklandık, sadece edebiyatın usta mahkûmlarına selam gönderen bir hapishane kitabı değil, yaşamakta olduğumuz döneme dair de "içeriden" bir tanıklık...
“İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar!”
O aşamada “bomba”mızı gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'a göstermek aklıma geldi.
Yazı işleri ile vakıf arasındaki hassas çizgiyi özenle koruyan bir yöneticiydi. Ancak aynı zamanda gazetenin ve benim avukatımdı. Bu tür duyarlı haberlerde ona danışmak adetindeyim.
Görüntüleri izleyince, önce içindeki gazeteci, heyecanla ayağa kalktı; sonra içindeki avukat, onu itidale davet edip oturttu.
“Bunun sonuçlarını düşündün mü?” dedi.
Bu, alarm zili demekti.
28 Mayıs'taki acil toplantıya böyle girdik.
Odaya karşılıklı yerleştirilmiş siyah deri koltuklara avukatlarla gazeteciler karşılıklı yerleşti.
Cumhuriyet'in avukat kadrosu, yılların deneyimiyle “gazetecinin dilinden” anlardı. Riskleri söyler, kararı yazı işlerini bırakırlardı. Yine öyle yaptılar. Akın, toplantıyı açarken gayet net konuştu:
“Bunun ‘devlet sırrı' olduğunu söyleyecekler. TIR'ları durduran savcıları, askerleri tutukladılar. ‘Devletin sırrını ifşa', ağır ceza gerektiren suçtur. Tutuklama kaçınılmaz…”